Giriş
Bu bölümde Romulus ‘un Roma’yı kurduktan sonraki hayatını, sorgulanabilir ahlakını, Roma için neler yaptığını ve bu dünyadan nasıl ayrıldığını anlatacağız.
İlk Adımlar
Romulus, Roma’yı kurduktan kısa süre sonra, şehrin gelişebilmesi için yeni yerleşimcilere ihtiyacı olduğu gerçeğiyle yüzleşti. Bu doğrultuda, açık kapı politikası olarak nitelendirilebilecek bir uygulama başlatıldı. Suçlular, esaretten kaçan köleler gibi diğer kabilelerde istenmeyen kişi durumuna düşen insanlar yeni bir başlangıç yapabilme umuduyla şehre sığınmaya başladı. Popülasyon sorununu böylece biraz olsun çözmeyi başaran Romulus, her gerçek Romalı gibi, yapılacak ilk iş olarak bir ordu kurma çalışmalarına başladı. Nüfus, askerlik yapabilecekler ve diğerleri olmak üzere ikiye ayrıldı. Çoğu kaynak bu dönemde kurulan ilk lejyonun 3000 piyade ve 300 süvariden oluştuğu konusunda hemfikirken, sadece tek bir lejyonun mu yoksa birkaç farklı lejyonun mu olduğu konusu tartışmalıdır.
Bu dönemde, askerler ekipmanlarını kendileri temin etmekteydi. Bu yüzden, sadece varlıklı vatandaşlar asker olarak orduya katılabiliyordu. Ayrıca, süvariler en zengin sınıfa mensup vatandaşlardan oluşmaktaydı. Çünkü atların yetiştirme ve bakım masraflarını sadece onlar karşılayabiliyordu. Erken dönemde ordunun yapısı, ordunun çıkarlarıyla halkın orta-üst tabakasının çıkarları arasında bir paralellik yaratmıştı. Sonraki yıllarda, halk kendisi adına savaşmayı bırakıp; ordu, çıkarları Roma vatandaşlarından farklı olan, paralı askerlerden oluşturulmaya başlandığında iç savaşlar, gerileme ve sonuçta yıkım kaçınılmaz olarak karşımıza çıkacak. Ancak, şimdilik, Roma ordusu halk için savaşıyor, onlara karşı değil. Şehrin nüfusu artıp ordusu kurulduktan sonra, Romulus şehrin yönetiminde kendisine yardımcı olmaları için askerliğe elverişli bulunmayan ve/veya şehrin önde gelenleri arasından seçtiği 100 senatörden oluşan bir senato kurdu. Bu senatörlerin torunları daha sonraki yıllarda Roma’nın “patrici” (patrisyen) sınıfını, kalanlar ise bu sınıfla sürekli mücadele halinde olacak “pleb”leri oluşturacak. Böylelikle, Roma kendisini yönetmeye ve savunmaya hazır hale geldi.
Sabinli Kadınlar
İdari ve askeri yapıların oluşturulması büyük bir adımdı ancak çözülmesi gereken sorunlar da yok değildi. Romulus’un açık kapı politikası çerçevesinde şehre gelen yeni yerleşimcilerin büyük çoğunluğunun erkek olması, Roma rüyasının tek bir jenerasyonda son bulması tehlikesini ortaya çıkardı. Sorunun çözümüne yönelik olarak, evlilik hakkı elde edebilmek için çevre topluluklara temsilciler yollanmaya başlandı. Ne var ki, hiçbir topluluk kadınlarını bir dışlanmışlar kolonisi olarak gördükleri Roma’ya göndermek istemedi. Romulus’un ise aldıkları red yanıtlarından gücenen Romalılar için yeni bir planı vardı: Kadınları kaçırmak. Planın ilk aşaması, bütün komşu toplulukları Neptün adına verilecek çok büyük bir festivale davet etmekti. Hazırlıkları ve promosyonu için hiçbir masraftan kaçınılmayan festivale olabildiğince çok insanın katılması hedeflenmişti. Festival günü geldiğinde devasa bir kalabalık Roma’yı doldurdu. Romulus planın ikinci aşamasına geçilmesi için işaretini verip de Romalılar yakalayabildikleri her kadını alıkoyana dek her şey yolunda gidiyordu ve kimse hiçbir şeyden şüphelenmemişti. Yaşanan arbedenin ardından, yakalanan kadınların aileleri Romalılar’ın ihanetine lanetler yağdırarak şehirden kaçmayı başardı. Yakalanan kadınlar yaşadıkları durumun vehameti yüzünden dehşete düşmüştü. Ancak, Romulus’a göre, bu durumun asıl sorumluları Romalıları kızlarına layık görmeyen ailelerdi ve Romalılar kadınlara yaşattıkları bu durumun vicdan azabıyla onlara başka yerde karşılaşamayacakları kadar iyi davranacaklardı.

Görünüşe göre, Romulus’un sözleri kadınları yatıştırmıştı fakat şehirden kaçmayı başaran aileler için durum farklıydı. Sabinler dışındaki topluluklar Roma’dan intikam almak için hemen saldırıya geçti. Romalılar, organize olmadan gerçekleştirilen bu saldırıları püskürtmeyi başardı. Sabinler ise intikam almak için doğru zamanı beklemekteydi. Orduyu seferber ettikten sonra, askerleri gizlice şehre sokması için bir Romalı’ya (Tarpeia) rüşvet verdiler ve sürpriz bir saldırı başlattılar. Romulus, Sabinler’in şehre girdiğini öğrenir öğrenmez karşı saldırıya geçti. Şehrin sokaklarında, iki tarafın da üstünlüğü ele geçiremediği kısa bir savaş yaşandı. Bu noktada, Livy‘e göre, Romalılar tarafından kaçırılmış olan Sabinli kadınlar “Biz artık bir tarafın kızları, diğer tarafın eşleriyiz. Ne yetim kalmak ne de dul kalmak istiyoruz. Ya bu savaşa son verin ya da bizi de öldürün.” diyerek savaşı durdurmayı başardı. Sabinli kadınların müdahalesi sayesinde Romalılar ve Sabinler arasında bir barış yapıldı ve iki topluluk birlikte yaşamaya başladı.
Sabinli kadınların kaçırılması, Batı’da genellikle Sabinli kadınların tecavüzü (the rape of the Sabine women) olarak anılır. Aralarında Nicolas Poussin, Jean Paul Rubens ve Pablo Picasso gibi önemli isimlerin yer aldığı sanatçılar olaya tablolarında yer vermiştir. Richard Adams’ın “Watership Down” isimli romanını okuyanlar da kitapta bu hikayenin izlerine rastlayabilir.

Birleşme
Sabinler Roma’ya katıldıktan sonra, Romulus yönetimi Sabin Kralı Titus Tatius ile paylaşmaya razı oldu. Önde gelen 100 Sabinli senatör yapılarak senatonun büyüklüğü ikiye katlandı. Daha sonra, Romulus Roma’nın ilk yurttaş meclisi olan Curiata Meclisi’ni (Comitia Curiata – Curiate Assembly) kurdu. Roma popülasyonu üç kabileye (tribus) ayrıldı. Ramnes klanı Roma’nın orijinal vatandaşlarını, Tities klanı Sabinler’i, Luceres klanı ise büyük çoğunluğu Etrüskler’den oluşan kalan vatandaşları temsil etmekteydi. Klanlar kendi içinde “curia” adı verilen 10 birime ayrılmıştı. Her bir curia kaçırılan ve daha sonra Roma ve Sabinler arasındaki savaşı durduran kadınları onurlandırmak için onlara ithafen isimlendirilmişti. Teorik olarak Romalı her aile bu curialardan birisine mensup olsa da bu aidiyetin Roma tarihi boyunca ne kadar sıkı şekilde takip edildiği belirsizdir. Ayrıca curiaların isimleri de zaman içinde kaybolmuştur.
Her curianın kolektif olarak bir oy hakkına sahip olduğu Curiata Meclisi’nin görevleri arasında kamu yetkililerini (magistrate) seçmek ve rutin yasaları çıkarmak vardı. Böylece, Roma’nın yönetimsel altyapısı oluşturulmuş oldu. Kral yönetimin mutlak hakimiydi. Ancak, hem aristokratların hem de sıradan insanların yasama ve yargı süreçlerine katılımı sağlanmaktaydı. Bu noktada lejyonlar da toplamda 6000 askerden oluşacak şekilde genişletilmişti. Bu sayı krallık dönemi boyunca aşağı yukarı değişmeden kalacaktır.

Bir Garip Ölüm
Romulus ve Tatius’un 5 yıl süren ortak yönetimi, Tatius’un Lavinium’da bir dini törene katıldığı sırada önceden anlaşmazlık yaşadığı bir grup kişi tarafından öldürülmesiyle son buldu. Lavinium ile savaşa girmek istemeyen Romulus, Sabinler’in tepkisine rağmen Tatius’un ölümüyle ilgili misillemede bulunmadı. Romulus’un kudretiden korkan Sabinler’in ise yapacak bir şeyleri yoktu. Tatius’un ölümüyle Romulus tekrardan yönetimin tek sahibi haline geldi. Dionysius‘a göre, Romulus Tatius’un öldürülmesi için Laviniumlu bir grup ayaktakımını örgütlemiştir. Sonraki yıllar boyunca, Romalılar genellikle kuzeydeki Etrüskler ile olmak üzere komşularıyla sürekli savaş halinde oldu. Romulus öldüğünde Roma bölgede hatrı sayılır bir güç haline gelmişti.
Romulus’un ölümüyle ilgili anlatılan hikayelerde Romulus’u mitleştiren ögeler ön plana çıkar. Anlatıya göre, Romulus Mars Alanı’nda (Campus Martius – Field of Mars) orduyu teftiş ederken bir fırtına çıkmış ve Romulus şimşekler arasında ortadan kaybolmuştur. Livy, Romulus’un ya kendisinden pek hazetmeyen senatörler tarafından öldürüldüğünü ya da Mars tarafından cennete yükseltildiğini söyler. İlk anlatı akla daha yatkınken, ikincisi tanrıların kendilerinden yana olduklarını düşünmeyi seven Romalılar için Romulus’un ve Roma’nın adının yüceltilmesi için bir işarettir.

Roma’ya ismini veren, lejyonları ve senatoyu kuran kişi olarak Roma tarihinde önemli bir yeri olan Romulus’un, büyük ihtimalle gerçek bir kişi olmakla birlikte, kendi geçmişleri hakkında cevaplar arayan sonraki dönem Romalılar tarafından efsaneleştirilmiş bir figür olduğu da göz ardı edilmemelidir.

Sonuç
Roma’nın bu ilk yılları pek de büyük ve ihtişamlı bir imparatorluğun kuruluşuna gidecek gibi gözükmüyor, ne dersiniz? Sonuçta, burası bir fahişe tarafından yetiştirilen, kardeş katili birisi tarafından kurulmuş bir şehir. Nüfusu; kendilerine evlenecek kadın bulamadıkları için komşu toplulukların kadınlarını kaçıran, toplumdan dışlanmış suçlu ve kaçak kölelerden oluşuyor. Belki de Etrüskler’in dünyayı şu Romalılar’dan temizlemesi daha iyi olurdu. Ancak ne onlar ne de başkası bunu başaramadı. Savaşmayı ve hayatta kalmayı her şeyden iyi bilen Romalılar gelecek bin yıl boyunca dünya sahnesinde kalmayı başardı.
Ek
Gelecek bölümde, Romulus’un haleflerine ve onların Roma tarihini ve kültürünü nasıl etkilediklerine değineceğiz.
Yazılarımızı beğenmeyi, paylaşmayı ve yorum yapmayı unutmayın.
Bloğumuzla ilgili güncel gelişmelerden haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve e-posta bültenimize abone olabilirsiniz.
Antikite, antik uygarlıklar hakkında yazı, makale ve derlemelerin bulunduğu bir blogdur. Sosyal medya hesaplarımızı takip etmeyi unutmayın:
©2023, Antikite Blog. Tüm Hakları Saklıdır.