018- İkinci Samnit Savaşı: Claudius Etkisi

Giriş

MÖ 321 yılında Caudine Forks Muharebesi’nde alınan yenilgi, Romalılar’ın bir süre kendi içlerine çekilmesine neden oldu. Arada diğer komşularla yaşanan küçük sınır çatışmaları olsa da Roma, Samnitler ile başka bir büyük çatışmadan kaçınarak beş yıl geçirdi. Bu durumun resmi bir barış antlaşmasının sonucu olup olmadığı tartışmalıdır. Kimi yorumlara göre, Caudine Forks’ta alınan küçük düşürücü yenilgi Romalılar’ın Samnitler’den çekinmesine neden olmuştur. Sebep ne olursa olsun, Roma-Samnit çatışmasının kesintiye uğradığı açıktır. Ancak, ateşkes uzun sürmeyecektir. İkinci Samnit Savaşı, Romalılar’ın bir kez daha Samnium’u fethetmeye çalışmasıyla MÖ 316 yılında kaldığı yerden devam etti. Savaşın bu ikinci aşaması, Romalılar için ilkinin bittiğinden daha iyi başlamadı. Buna rağmen, kısa süre sonra üstünlüğü ele geçiren Romalılar, on yıllık zorlu bir savaşın ardından MÖ 304 yılında Samnitler’in teslim olmasını sağladılar.

Lautulae Muharebesi

Romalılar zafere giden yola tökezleyerek adım atmıştı. MÖ 315 yılında Lautulae yakınlarında gerçekleşen muharebe kesin bir Roma yenilgisiyle sonuçlandı. Muharebenin detayları bulanık olmakla birlikte, dönemin diktatörü Quintus Fabius Maximus Rullianus’un yanında magister equitum olarak görev yapan Quintus Aulius Cerretanus’un, Rullianus’tan onay almadan savaşa girdiği ve savaş sırasında öldürüldüğü kabul edilmekte. Lautulae Muharebesi, Roma’nın savaş gücünün tükenmenin eşiğine gelmesine neden oldu. Caudine Forks hezimetini henüz atlatan Romalılar, yeniden ayağa kalkmaya çalışırken sağlam bir darbe daha almıştı.

Savaş alanı dışında da işler Romalılar için iyi gitmiyordu. Birinci Samnit Savaşı’nda Roma ve Samnium’un karşı karşıya gelmesine neden olan Campania bölgesi, Roma ile yapılan anlaşmayı terk ederek, Samnitlere katılmaya tehlikeli şekilde yakındı. Güney İtalya’da bulunan büyük Yunan kolonisi Tarentum (günümüzde Taranto) Samnitlere desteğini ilan etmiş; Etrüskleri savaşa çekmek için müzakereler başlamıştı. Ancak, Etrüskler Samnitler’in gücünü gözlerinde büyütmüştü. Savaşa girdiklerinde kendilerini yeniden dirilen Roma tarafından alt edilmiş halde buldular. Bu yıllar, Romalılar’ın lejyonların organizasyonunu ve taktiklerini kökten değiştirmeye başladığı; hantal falanjın yerini, manevra kabiliyetine sahip üç hatlı manipular sistemin aldığı yıllardır.

Appius Claudius Caecus

Ordunun yapısal eksiklikleri giderildikten sonra, Roma’nın zenginlik ve insan gücü avantajı savaşın sonucuna dair çok az şüphe bırakmıştır. Zenginliğin savaş çabasına bir yardım olarak kendini gösterme yollarından en önemlisi büyük altyapı projeleriydi. Roma mühendislik dehasının yaşayan bir anıtı olan Appian Yolu (Via Appia – Appian Way) bu projelerden birisidir. Birinci Samnit Savaşı sırasında, Campania ve Samnium arasında birlikleri hareket ettirmek ve ikmal yapmak Romalılar için büyük sorun olmuştu. İki bölge arasındaki bataklık arazi askeri konvoyların geçişi için elverişli değildi. Bununla birlikte, yüksek tepelerin eteklerinden geçen güzergah çok tehlikeli olduğu için gözden çıkarılmış; geriye sadece kıyı boyunca uzanan zorlu bir güzergah kalmıştı. Bu durum, Romalılar’ın Campania bölgesine hızlıca ulaşmak için bir yola ihtiyaç duymasına neden oldu. Böylece, Roma ile Campani’nın başkenti Capua’yı birbirine bağlayacak bir yol inşa etme fikri ortaya çıktı. Ancak, önce Latin Savaşı’nın, ardından da İkinci Samnit Savaşı’nın başlamasıyla bu yolu inşa etmek için gerekli kaynaklar bulunamadı. MÖ 312 yılında ise hedefe ulaşmak için gerekli vizyon ve iradeye sahip bir adam öne çıktı. Bu adam, Roma’nın en tartışmalı ve önde gelen ailelerinden Claudii Ailesi’nin (Claudii gens) saygın bir üyesi olan ve yolun inşasındaki çabaları nedeniyle yola adı verilen Appius Claudius Caecus idi. Publilia Ailesi ile (Publilia gens) amansız rakipler olan Claudii Ailesi, hiçbir zaman düşmandan yoksun kalmamıştı. On İki Levha Kanunları bölümümüzü okuyanlar, Claudii Ailesi’nin başka bir üyesi olan Appius Claudius Crassus’un MÖ 450 civarında decemvirliği kullanarak nasıl mutlak gücü ele geçirmeye çalıştığını hatırlayacaklardır. Fakat, bugün bahsedeceğimiz Appius Claudius kendini beğenmişliği ve gösterişçiliği ile selefini geride bırakmıştır. Kendisi, hem tarihin en iddialı bayındırlık projelerinin arkasındaki itici güç hem de anayasal ve dini gereklilikleri soğukkanlılıkla çiğneyen bir adam olarak, Roma tarihinin en ilginç, en bilinen ve kötü şöhretli figürlerinden biri olmaya devam ediyor.

Via Appia - Appian Yolu 'nun Casal Rotondo'da Bulunan Kısmı (Claudius)
Via Appia – Appian Yolu ‘nun Casal Rotondo’da Bulunan Kısmı

Claudius, MÖ 312 yılında meslektaşı Gaius Plautius Venox ile birlikte censor olarak seçildi. Bu noktada censor, kimlerin Senato’ya seçilebileceğini ve kimlerin oy kullanabileceğini belirleyen çok önemli bir makamdı. Claudius, gelenek olduğu üzere önceki yılın kurallarını takip etmeyerek, Senato ve seçmenlerin yapısını büyük ölçüde değiştirmeye karar verdi. Düşmanı olarak gördüğü kişileri listelerden ihraç etti ve kendisine sadakat sözü verenleri listelere dahil etti. Bunun üzerine Plautius, Claudius’u durdurmak için istifa etti. Çünkü ne zaman bir censor ölse ya da istifa etse diğeri de görevi bırakır, böylece iki yeni censor onların yerine seçilirdi. Fakat Claudius, küçük bir anayasal krize yol açarak, istifa etmeyi reddetti. Makamlarını Claudius’a borçlu olan senatörlerden oluşan manipüle edilmiş Senato, tahmin edilebileceği üzere sessiz kaldı. Halktan gelen tepkilere rağmen, Claudius görevine devam etti. Daha sonra, onaylamadığı bir aileden bazı kutsal ayinlerin düzenleme hakkını alarak, bunları kamu kölelerine devretti ve kamuoyunu daha da çileden çıkardı. Kimi kaynaklara göre, Claudius bu suçundan dolayı tanrılar tarafından kör edilmiştir. Ancak Livy’e göre; Claudius, Epir Kralı Pirus’un (Pyrrhus of Epirus) elçisi Cineas’a Roma’nın asla teslim olmayacağını bildirmesinden sonra; MÖ 279 yılında bir lanetin kurbanı olarak kör olmuştur. Hangisi doğru olursa olsun, Claudius’un hayatının bir noktasında kör olduğu ve “Caecus” (kör – blind) lakabını kazandığı bir gerçektir.

Via Appia - Appian Yolu 'nun Minturno'da (Lazio) Bulunan Kısmı  (Claudius)
Via Appia – Appian Yolu ‘nun Minturno’da (Lazio) Bulunan Kısmı

Via Appia

Censor olarak yaptığı düzenlemelerle Senato’da belli bir güce ulaşan Claudius, gözde projeleri üzerinde çalışmaya koyulmuştu. Bu projeler içinde iki tanesi öne çıkmaktadır. İlki, kendi adını taşıyacak olan Roma-Capua yolu; ikincisi, yine kendi adını taşıyacak olan ve Roma’nın tatlı su teminini garanti edecek bir su kemeriydi. Bu noktada Romalılar, Claudius’u tek censor olarak kanıksamış; hatta bayındırlık işlerindeki liderliğini alkışlamışlardı. Ancak, 18 ayın sonunda görev süresi dolan Claudius, görevini bırakmayacağını açıklayarak bir kriz daha yarattı. Roma bir kez daha hem anayasanın hem de dini geleneklerin kutsallığının bozulmasına sahne oluyordu. Claudius, anayasayı ihlal etmekle kalmamış; göreve geldiğinde ettiği görev süresinin sonunda istifa etme yeminine de karşı gelmişti. Her şeye rağmen, Claudius beş yıl boyunca censor olarak görev yapacak; genellikle anayasayı alt üst etse de hazineden halka yaptığı cömert yardımlar, bayındırlık projeleri ve topraksız kitlelere oy hakkı tanıması sayesinde halkın sevgisini kazanacaktır. Böylece, beş yılın ardından istifa ettiğinde konsül olarak seçilebilmiştir. Daha sonraki yıllarda, Appius Claudius’un skandalları büyük ölçüde unutuldu ve her şeyden önce Romalılara en önemli yollarını ve en önemli su kemerlerini kazandıran adam olarak anıldı. Appian Yolu, acil askeri amacına hizmet ettikten sonra, Romalılar için ana seyahat ve ticaret güzergahı haline geldi ve yarımadanın güneydoğusuna doğru yaklaşık 800 kilometrelik bir uzunluğa ulaştı.

Aqua Appia - Appius Claudius Tarafından Roma'da Yaptırılan Su Kemeri
Aqua Appia – Appius Claudius Tarafından Roma’da Yaptırılan Su Kemeri

Taştan yapılmış, su toplanmasını önlemek için eğim verilmiş ve istinat duvarlarıyla güçlendirilmiş yeni yollarıyla desteklenen Romalılar, artık birliklerini eskisinden çok daha iyi tedarik ederek Samnium içlerine ilerlemeyi başardılar ve savaş yavaş yavaş Samnitler aleyhine dönmeye başladı. Sonuca ulaşmak yıllar alsa da Roma stratejisi basitti. Ovalardaki komşularının aksine, Samnitler büyük şehirlerde ikamet etmiyordu. Sonuç olarak, Romalılar’ın savaşı hızlı bir şekilde sonuçlandırmak için saldırabileceği tek bir hedef yoktu. Bu yüzden parça parça ilerlemek zorunda kaldılar. Dağınık yaşayan Samnit topluluklarını birbirinden izole etmek için dağ geçitleri tutuldu, seyrüsefer yapılabilen nehirler boyunca kaleler inşa edildi. İkmal yollarını ve yaz-kış mera alanlarına erişimi kesmek, böylece tüm Samnit yaşam biçimini bozmak ana amaçtı. Bir bölge güvenli hale geldiğinde, Romalılar yollarına devam edebilirdi. Bu şekilde, Romalılar yavaş yavaş Samnitleri teslim aldılar, topraklarını ilhak ettiler ve güvenli bölgelere koloniciler göndererek Samnium’a yerleşmeye başladılar. Ancak Samnitler, Romalılar’ın karşı karşıya olduğu tek düşman değildi. Müttefiklerine yardım etmek için ellerinden gelen dayanışmayı gösteren Etrüskler, MÖ 311 yılında ayaklanarak, yepyeni bir savaş sahnesi açtılar. Bunun üzerine, Romalılar her yıl konsüllerden birini Samnium’daki operasyonları yürütmesi için görevlendirirken, diğerini de Etruria’da görevlendirmeye başladı. Bu durum, Roma’nın sahip olduğu insan gücü ve zenginlik hakkında fikir vermesi açısından önemlidir. Romalılar, birbirinden tamamen farklı iki cephede savaş yürütebilecek ve her iki cepheden de galip çıkabilecek kapasitededir. Bu kapasiteye ulaşmada ikmal hatlarını güvenceye alan ve hızlı ulaşım sağlayan Appian Yolu’nun önemi yadsınamaz bir gerçektir.

Via Appia – Appian Yolu ‘nun Roma’da Bulunan Kısımları

Ciminia Ormanı Olayı ve Vadimo Gölü Muharebesi

Romalılar on yılın büyük bölümünde savaşı kontrol altında götürmüştür. Senato yalnızca bir kez, MÖ 310 yılında, paniğe kapılmış; ancak bu panik gerçek bir tehlikeden değil, bir bilgi eksikliğinden kaynaklanmıştır. Kuzeyde, Etrüsklere karşı görevlendirilen konsül, önceki itaatsiz magister equitum, Quintus Fabius Maximus Rullianus bir süreliğine ortadan kaybolmuştu. Fabius bir Etrüsk ordusunu yenilgiye uğrattıktan sonra, hayatta kalanlar Roma-Etrüsk sınırındaki Ciminia Ormanı’na (Silva Ciminia – Ciminia Forest) sığındı. Livy’e göre, Ciminia Ormanı çok az kişinin adım atmaya cesaret ettiği, sık ağaçlarla kaplı, yolu olmayan vahşi bir bölgeydi ve batıl inançlı Romalılar tarafından uğursuz bir yer olarak biliniyordu. Ciminia Ormanı’nda gizlenen olağandışı görünüşe sahip kemirgenler hakkında çeşitli hikayeler de halk arasında anlatılmaktaydı. Ancak, Fabius bu hikayelerin abartılı olduğuna karar verdi ve kaçan Etrüsk ordusunu ormanın içlerine doğru takip etmeye başladı. Bu durum, Samnium’daki meslektaşı Gaius Marcius Rutilus aynı anda savaşta yaralanmamış olsa; Senato’da bir alarma neden olmadan, ufak bir endişe kaynağı olarak kalabilirdi. Fakat, Senato bir konsülün savaşta yaralandığı ve diğerinin ordusunu Ciminia Ormanı’na soktuğu haberini aynı anda alınca panik yayılmaya başladı. Aslında, Samnium’da hafif yaralar alan Marcius çok geçmeden iyileşmiş ve Fabius, Ciminia Ormanı’nda yaşayan yerli kabilelerle Etrüsklere karşı bir ittifak yapmayı başarmıştı. Ancak, Senato bunların hiçbirinden haberdar değildi.

MÖ 325 yılında genç Fabius’un infaz emrini veren Lucius Papirius Cursor, panik halindeki Senato tarafından diktatör olarak atandı ve haber alınamayan lejyonların izini sürmek için acemi askerlerden oluşan bir orduyu Etruria’ya götürdü. Papirius Etruria’ya vardığında, Fabius çoktan yeni müttefikleriyle birlikte ormandan çıkmıştı. Komuta yetkisinin kendisinden alınıp, birkaç yıl önce yaşanan drama nedeniyle anlaşılır şekilde içerlediği Papirius’a verilmiş olması kendisini hem şaşırtmış hem de dehşete düşürmüştü. Buna rağmen, Fabius Senato’nun iradesine boyun eğdi ve Papirius’un komutayı almasına izin verdi. Birleşik Roma ordusu, Vadimo Gölü (Lacus Vadimo – Lake Vadimo) yakınlarında yeniden toplanan Etrüsklere karşı harekete geçti. Vadimo Gölü’nün kıyısında gerçekleşen muharebe, son ana kadar kimin kazanacağının belli olmaması bakımından önemlidir. Muharebeye üç Roma hattı da dahil olmuş, Etrüskler ancak günün ilerleyen saatlerinde bozguna uğratılabilmiştir. Roma’nın burada kazandığı zafer, Etrüskler’in direncini büyük ölçüde kırmayı başardı. MÖ 308 yılında Etrüskler teslim oldu ve Samnitler Roma karşısında tek başlarına kaldı.

Etrüskler’in savaş dışı kalması Samnitleri çaresiz bıraktı. Roma ordusu sayısal olarak Samnit ordusundan üstündü. Sadece yerleşim yerleri değil, bütün Samnium bölgesi kuşatma altındaydı. Samnitler’in ikmal hatları kesilmiş, orduları birbirinden ayrılmış, sivil halk açlık ve hastalıktan kırılmıştı. Bu şartlar altında takdir edilesi bir direnç gösteren Samnitler sonunda pes ederek, MÖ 304 yılında barış yapmak için Roma’dan talepte bulundu. Böylece, İkinci Samnit Savaşı’nın sonuna gelindi. Savaşın sonunda, Romalılar Samnium bölgesinin büyük kısmını ele geçirdi ve buralarda on üç yeni koloni kuruldu. Roma genişlemesi Samnium ile sınırlı kalmadı ve Etruria toprakları da doğrudan ya da bağlılık yoluyla Romalılar’ın kontrolüne geçti. Bu, bir zamanların güçlü Etrüsk Konfederasyonu’nun sonu demekti. Roma garnizonları tüm İtalyan yarımadasına yayılmış, sadece Yunanlar’ın kontrolündeki güney, Roma denetiminin dışında kalmıştı.

Sonuç

İkinci Samnit Savaşı, inanılmaz derecede dönüştürücü bir zaman dönemiydi. İtalya, parçalı ve rekabet halindeki bağımsız kabilelerden ve devletlerden oluşan bir toprak parçasından, tek bir dominant gücün hakim olduğu bir ülkeye evrilmişti. Roma vatandaşlığı, yeni fethedilen kabileleri içine alacak şekilde genişletildi ve bu yeni kabileler giderek gelecek refahlarının Roma ile iyi geçinmeye bağlı olduğuna inanmaya başladı. Bu süreçte bağımsızlıklarından vazgeçmek istemeyenler olsa da çoğu kabile Romalıları açık kollarla karşıladı. Daha önceki bölümlerimizde değindiğimiz gibi, Romalılar kendilerine direniş göstermeyen topluluklara büyük cömertlik gösterirlerdi ve yine öyle oldu. Bağımsızlıklarından vazgeçmeleri ve lejyonlara asker yollamaları karşılığında Roma’nın cömertliğinden faydalanan kabileler, Roma vatandaşlığının getirdiği haklardan yaralanmaya ve ganimetlerden paylarına düşeni almaya başladı.

Savaş, Romalıları da değiştirmişti. İlk olarak ordu, bütün kompozisyonu, taktikleri, stratejisi ve organizasyonu ile baştan aşağı yenilendi. Ölçek olarak dönemine göre etkileyici altyapı projeleri olan Appian Yolu ve su kemerleri, Romalılar’ın çağdaşlarının önüne geçmesini ve medeniyet seviyelerini yükseltmelerini sağladı. Kısacası Roma, bugün Roma denilince aklımıza gelen görüntüsünü almaya başlıyordu. İmparatorluğun yıkılışının ardından geçen 1500 yıl sonra bile bizi büyülemeye devam eden Roma’nın temelleri bu dönemde atılmaya başlandı.

Ancak, Samnitler henüz tam olarak yenilmemişti. On yıllık barışın ardından, Roma ile yapılacak herhangi bir anlaşmanın fiilen bağımsızlıklarına sonsuza dek son vermek anlamına geleceğini anladılar. Roma sadece güçlü bir komşu olarak kalmıyor, imperyal bir efendi olma yolunda ilerliyordu. Roma yayılması karşısında İtalyan yarımadasının bağımsızlığı için son ve umutsuz bir girişim olarak, Samnitler’in liderliğinde Etrüskler, Umbrialılar ve Galyalılar’dan oluşan bir koalisyon örgütlendi.

Ek

Gelecek bölümde; Samnitler ve Roma arasındaki nihai çatışma olan Üçüncü Samnit Savaşı’ndan bahsedeceğiz. Her ne kadar Samnit Savaşı olarak adlandırılsa da bu savaş sadece Roma ve Samnitler arasında sınırlı olmayacak, aksine Roma’ya karşı diğer herkes güçlerini birleştirecektir.

Yazılarımızı beğenmeyi, paylaşmayı ve yorum yapmayı unutmayın.

Bloğumuzla ilgili güncel gelişmelerden haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve e-posta bültenimize abone olabilirsiniz.


Blog Hakkında

Antikite, antik uygarlıklar hakkında yazı, makale ve derlemelerin bulunduğu bir blogdur. Sosyal medya hesaplarımızı takip etmeyi unutmayın:

©2023, Antikite Blog. Tüm Hakları Saklıdır.

Yazılarımızı kaçırmayın!

İstenmeyen posta göndermiyoruz!

%d