020- Pirus Zaferleri

Giriş

Üçüncü Samnit Savaşı ile birlikte kuzeyde Etrüsk ve doğuda Samnit tehdidini bertaraf eden Romalılar, yeni fetihler için gözlerini güneydeki Magna Graecia’nın üzerine çevirmişlerdi. Roma ile İtalya çapındaki bir imparatorluk arasında duran tek engel, bağımsızlıklarına son derece düşkün ve üniter yapıya sahip olmayan Yunan şehirleriydi. Yunan şehirleri, Roma tarafından topluca tehdit edilmelerine rağmen, aralarındaki rekabet nedeniyle Roma’ya karşı örgütlü bir direniş sergileyemedi. Bu durumda, Romalılar için yapılması gereken şey basitti. Magna Graecia’yı fethetmek için Yunan şehirlerini birbirlerine karşı kullandılar. Roma tarafından gösterilecek imtiyazlı muameleden faydalanmak isteyen şehirler, Yunan yurttaşlarına boyun eğdirmek isteyen Roma’ya yardım etmekte bir sakınca görmediler. Ancak, Adriyatik Denizi’nin karşı kıyısından gelen ve Epir Kralı Pirus (Pyrrhus of Epirus) tarafından komuta edilen bir ordu Roma planlarına çomak soktu. Yunan şehirlerinin Roma karşısında talep ettikleri yardım çağrılarına kulak veren Pirus, kendisi için bir İtalyan krallığı yaratmanın hayallerini kuruyordu. Nihayetinde hayalleri boşa çıksa da Romalılara karşı verdiği savaşlar, Roma ile Yunanistan arasında başlayacak ve yaklaşık 100 yıl sonra Yunanlar’ın Roma’ya diz çökmesiyle sonuçlanacak bir dizi mücadelenin ilki oldu.  

Magna Graecia
Magna Graecia

Doğu-Batı Ayrımı ve İskender Sonrası Dünya

Pirus’un işgalinden önce, Doğu ve Batı Akdeniz büyük ölçüde birbirinden ayrıydı. Adriyatik ve İyon denizleri tarafından kabaca bölünmüş bu iki bölge, en azından politik olarak birbirlerinden tamamen bağımsız gelişmişti. Yunan dikkati her zaman doğuya yönelmiş ve Yunanlar’ın gücü kendi içinde bitmek bilmeyen çatışmalarla tüketilmediğinde Persler ile yapılan savaşlarda tüketilmişti. Bununla birlikte, batıya, yani İtalya’nın güneyine ve Sicilya’ya göç etmiş Yunanlar da yok değildi. Ancak, buralara göç edenler adeta başka bir dünyaya ayak basmışlardı. Yunan anavatanından Güney İtalya ve Sicilya’daki yerleşimleri kontrol altına almak için bir girişimde bulunulmadığı gibi, bu yerleşimler de aralıksız devam eden Yunan iç çekişmelerine taraf olmamayı tercih etmiştir. Bunun dışında, Yunan anavatanı ve İtalyan kolonilerini karşı karşıya getiren tek büyük tarihsel olay olarak; MÖ 415 yılında, Peloponez Savaşı (Peloponnesian War) sırasında Atina’nın Sicilya’yı işgal etmesi gösterilebilir. Ancak, işgal seferi Atinalılar için feci bir şekilde sona ermiş; belki de Peloponez Savaşı’nı kaybetmelerine neden olmuştu. Böylece, batıya gitme düşüncesi Yunanlar için nesiller boyu süren bir travma halini aldı. Halihazırda, batıda felakete sürüklenmeye gerek olmadan doğuda uğraşacakları yeterince şey vardı. 

İskender'in Ölümünden Sonra Helenistik Krallıklar
İskender’in Ölümünden Sonra Helenistik Krallıklar

MÖ 336 yılında tahta çıkan Büyük İskender, Pers topraklarını ve ötesini fethetmek için tüm hırsıyla birlikte doğuya yöneldi. Bu doğrultuda, İskender’in doğu yerine batıya yönelmesi ve Roma’ya saldırması halinde dünya tarihinin ne kadar farklı olabileceği her zaman bir spekülasyon kaynağı olmuştur. Atina, Roma’dan yaklaşık 1000 km uzaklıktaydı ve İskender Hindistan’ın içlerine dek yaklaşık 5000 km yenilgisiz ilerlemişti. Batıya ilerlese, bir ihtimal İtalya’yı da zorlanmadan fethedebilirdi. Ancak, antik dünyanın en büyük komutanı ordularını doğuya yürütmeye karar verdi. Böylece, Roma rahatsız edilmeden gücünü büyütme fırsatına kavuştu. Büyük İskender’in MÖ 323 yılındaki ani ölümü arkasında 40 yıllık savaş, çalkantılı ittifaklar ve generalleri arasındaki sayısız çatışmayı bıraktı.  

İki Sürgün Bir Saltanat

MÖ 280 yılına gelindiğinde, İskender’in ölümünden sonraki kargaşa dönemi yatışmıştı. Öyle ki, bir Yunan komutanı nihayet batıya yönelmek için gerekli hırsa ve fırsata sahipti. Ek olarak, İskender sonrası Doğu Akdeniz yeni fetihler için çok az olasılık sunuyordu. Bu komutan MÖ 318 yılında, tam da İskender sonrası mücadelelerin ortasında doğan Epirli Pirus’tan başkası değildi.  Pirus, günümüzde kuzeybatı Yunanistan ve güney Arnavutluk bölgelerini kapsayan Epir Krallığı’nın (Kingdom of Epirus) prensi ve Büyük İskender’in ikinci dereceden kuzeni olarak dünyaya gelmişti. İki yaşındayken babası Aeacides tahttan indirildi ve ailesi sürgüne yollandı. Pirus 11 yaşına geldiğinde, ailesinin sürgünde yanına sığındığı Taulantii Kralı Glaucias’ın yardımıyla Epir tahtına oturdu. Fakat, hükmü çok uzun sürmedi ve beş yıl sonra, MÖ 302 yılında tahttan indirildi.   

Sürgüne Gönderilen Pirus ve Ailesi Kral Glaucias'ın Huzurunda - Richard Earlom, 1769
Sürgüne Gönderilen Pirus ve Ailesi Kral Glaucias’ın Huzurunda – Richard Earlom, 1769

Pirus ikinci sürgünü esnasında evlilikler yoluyla güçlü ittifaklar kurmayı başardı. İlk olarak, kız kardeşi Deidamia ile Makedonya Kralı I. Demetrius’u (Demetrius I of Macedon) evlendirdi. Daha sonra, Ptolemaios Krallığı’nın (Ptolemaic Kingdom) kurucusu I. Ptolemaios Soter’in (Ptolemy I Soter) kızı Antigone ile evlendi. Bu ittifaklar, Pirus’un Epir tahtını geri almasını sağlamıştı. Birkaç yıl sonra ise Deidamia öldü. MÖ 292 yılında, Demetrius’un İstefe’yi (Thebes) kuşatmasını fırsat bilen Pirus, eski müttefiki ve kayınbiraderine arkadan saldırarak, Makedonya’nın kontrolünü ele geçirdi. Ancak, Makedonya’da fazla tutunamadı ve Epir’e geri çekilmek zorunda kaldı.   

Bu süreçte, Halef Savaşları (Wars of the Diadochi) sona ermiş, doğudaki durum stabilleşmeye başlamıştı. Bir zamanlar İskender’in büyük imparatorluğuna ev sahipliği yapan topraklar, üç büyük krallığa bölündü. Yunanistan ve Makedonya Antigonid Hanedanı’nın (Antigonid Dynasty) kontrolüne girerken; İran (Persia) ve Küçük Asya (Asia Minor) Selevkos Hanedanı (Seleucid Dynasty) hakimiyetinde kaldı. Mısır’da ise Ptolemaios Hanedanı (Ptolemaic Dynasty) hüküm sürmeye başladı. Küçük bir Yunan krallığının 34 yaşındaki hırslı lideri için burada yer yoktu. MÖ 282 yılında, Magna Graecia’nın önde gelen şehirlerinden Tarentum, Roma istilasına karşı yardım talep etmek için Yunanistan’a elçiler gönderdiğinde, Pirus bu fırsatı değerlendirdi. Yunanistan’ın büyük güçleri bu yardım talebini küçümsemiş ve İtalya’da bir savaşa dahil olmayı reddetmişlerdi. Ancak Pirus, zengin ve güçlü bir imparatorluk kurma hayallerini gerçekleştirmek için bu çağrıya yanıt verdi. 25000 kişilik ordusunu toplayarak, gelecekte tebaası olarak görmeyi umduğu yurttaşlarının yardımına koştu.  

İtalya Seferi

Tarentum ile Roma’nın arası, eski bir anlaşmanın ihlal edilmesi nedeniyle bozulmuştu. Bu anlaşmaya göre, Roma’nın Tarentine (Taranto) Körfezi’ne savaş gemisi sokmaması gerekiyordu. Sonraki yıllarda, Roma bölgedeki küçük bir şehir olan ve Tarentum tarafından tehdit edilen Thurii ile ittifak kurdu. Tarentinler bu ittifaka gücenmişti. Tarentum saldırganlığına karşı destek amacıyla Thurii’ye gönderilen bir Roma filosunun rotasından saparak Tarentum’a gelmesi, Roma’nın anlaşmayı açıkça ihlal ettiği biçiminde yorumlandı. Bu durum, Tarentum için bardağı taşıran son damla oldu. Tarentinler yolunu şaşırmış Roma gemilerine saldırdılar ve birkaç tanesini batırmayı başardılar. Bunun üzerine, Romalılar Tarentum’dan resmi bir özür ve tazminat talep etmek için elçilerini yolladılar. Tarentinler elçilerin taleplerini reddetmekle kalmayıp, onları hakaretler eşliğinde Tarentum’dan kovdular. Roma’nın daha fazla provokasyona ihtiyacı yoktu. Böylece, MÖ 282 yılında Roma ve Tarentum arasında savaş başladı.  

Pirus 'un İtalya ve Sicilya Seferleri
Pirus ‘un İtalya ve Sicilya Seferleri

Roma’nın Tarentum karşısında üstünlük kurması uzun sürmemişti. Yunanistan’dan yardım gelmeden önce Tarentum yağmalandı. Romalılar, Tarentum’un Roma yanlısı aristokratik kesimiyle bir barış ve ittifak anlaşması yapmak için görüşmelere başladılar. Ancak, MÖ 281 yılında bu görüşmeler sonuçlanmadan önce Pirus’un öncü birlikleri Tarentum’a ulaşarak, Romalıları şehirden uzaklaştırdı. MÖ 280 yılına gelindiğinde; Pirus, 4000 süvari ve 20 savaş filinin de dahil olduğu 25000 kişilik ordusuyla İtalya’ya ulaştı. Bu orduya daha sonra Ptolemaios’un gönderdiği 5000 kişilik kuvvet ile Tarentum birlikleri de eklenecektir. Pirus’un ordusu karaya çıkarken hiçbir direnişe karşılaşmamıştı. Bu durumdan cesaret alan Yunanlı kral, vakit kaybetmeden yarımadanın sistematik fethi için planlar yapmaya başladı. Ancak, kısa süre önce İtalya’yı kendileri için güvenceye alan Romalılar’ın kolayca vazgeçmeye niyetleri yoktu.  

Heraclea Muharebesi

Romalılar işgalci orduya karşı koymak için sekiz lejyon [4 Roma lejyonu, 4 müttefik lejyonu (alae socii)] büyüklüğünde bir ordu hazırladı. Süvari birlikleri eklendiğinde, Pirus’un 30-35000 kişilik ordusuna karşılık, Roma 40-45000 kişilik bir orduyu sahaya sürmüştü. İki ordu, çizmenin topuğunda bulunan bir Yunan şehri olan Heraclea (günümüzde Policoro) yakınlarında karşı karşıya geldi. Pirus zaferden emindi. Ancak, Romalılar’ın müstahkem kamplarını metodik olarak inşa etmelerine tanık olunca şüphe duymaya başladı. Romalılar, Tarentinler’in bahsettikleri gibi bir barbar sürüsü değildi. Aksine, örgütlü ve disiplinli bir orduya sahip, uygar bir toplumdu. Pirus biraz endişeli fakat kararlı bir şekilde ordusuna liderlik etti. Disiplinli Yunan falanjı, Romalılar için bir rakipten daha fazlasıydı ve Pirus’un ordusu kısa sürede üstünlüğü ele geçirdi. Fakat Romalılar inatçıydı. Savaş uzadıkça, Yunan ordusu yorulmaya başladı. Pirus, en iyi birliklerinin 5 ila 7000 kadarını kaybetmişti. Buna rağmen, Romalılar bozguna uğramaktan ve panik içinde kaçmaktan uzaktı. 10000 kadar askerini kaybeden Roma ordusu, Pirus’un şaşkın bakışları arasında düzenli bir şekilde kampa çekildi. Zafer, Pirus’un düşündüğü kadar kolay olmayacaktı.  

Romalılar savaş filleriyle ilk kez Heraclea'da karşılaştı.
Romalılar savaş filleriyle ilk kez Heraclea’da karşılaştı.

Heraclea Muharebesi iki nedenden dolayı önemli bir yere sahiptir. İlk olarak, yeni oluşturulmuş manipular lejyonlar, komple bir Yunan falanjının kudretiyle ilk kez Heraclea’da yüzleşmiştir. Muharebe, Romalılar’ın geri çekilmesiyle sonuçlansa da mücadelenin orantısız olduğunu ve Yunan falanj sisteminin Roma manipular sistemine büyük üstünlük sağladığını söylemek mümkün değildir. İkincisi, Romalılar bu muharebede ilk kez savaş filleriyle karşılaşmışlardır. Fillerin varlığı, Roma süvarilerini korkutmuş ve muharebenin Pirus’un lehine sonuçlanmasında önemli bir rol oynamıştır. Romalılar, Heraclea Muharebesi’nde aldıkları yenilgiden önemli dersler çıkaracaklardır. Bu muharebe, falanja karşı yeni taktikler geliştirilmesine ve fillerle başa çıkmak için yollar aranmasına neden olmuştur. İkinci Pön Savaşı’nda Hannibal’ın filleriyle karşılaşıldığında, Heraclea Muharebesi’nde edinilen tecrübeler Roma’ya yaracaktır.    

Asculum Muharebesi

Heraclea Muharebesi’nin ardından, Pirus kuzeye ilerledi. Bu kez savaş, Apenin Dağları’nın doğusunda bulunan Asculum (günümüzde Ascoli Satriano) yakınlarında gerçekleşecekti. Aradan geçen zamanda, Pirus özellikle Samnit kabilelerini kendi yanına çekmiş, yeni İtalyan müttefikler kazanmıştı. Ancak, yine de Roma’nın yanında daha fazla İtalyan müttefik vardı. Romalılar müttefiklerini yanlarında tutmak için büyük çaba sarf etmişlerdi. Pirus’un İtalyanları topluca Roma’ya karşı kullanma planı böylece suya düştü.  

İki ordu Asculum Muharebesi’nde karşı karşıya geldiklerinde, yaklaşık 40000’er kişilik denk kuvvetler sahaya sürülmüştü. Romalılar’ın lideri; Üçüncü Samnit Savaşı’nın kahramanı Publius Decius’un oğlu ve Birinci Samnit Savaşı’nın kahramanı Publius Decius’un torunu olan Publius Decius Mus idi. Dönemin diğer konsülü ise Publius Sulpicius Saverrio’dur. Decius savaş alanına fillerle başa çıkmak için yeni ekipman ve taktiklerle birlikte gelmişti. Decius’un planına göre, savaş arabaları hızlıca fillerin etrafında dönecek ve onların bacaklarını halatlarla dolayacaklardı. Böylece, hareket kabiliyeti kısıtlanan filler yere devrilerek, saf dışı kalacaktı. (Star Wars hayranları; Empire Strikes Back filminde gerçekleşen Hoth Savaşı sırasında, asilerin imparatorluk walker’larına karşı kullandıkları taktiğin Decius’un taktiğiyle olan benzerliğini hemen fark edeceklerdir.

Pirus 'un Filler Asculum Muharebesi'nde
Pirus ‘un Filler Asculum Muharebesi’nde

Asculum Muharebesi’nin ilk günü bir açmazla sonuçlandı. Yunan kuvvetleri sol kanatta karşılaştıkları lejyonları bozguna uğratmıştı. Ancak, Romalılar merkezde Samnit ve Tarentum kuvvetlerine karşı üstünlük kurdu. Pirus, kanattaki avantajından faydalanmak için savaşı orada yoğunlaştırmayı denedi. Bunun üzerine, kanattaki Roma birlikleri, Yunan falanjının kendilerini takip edemeyeceği kadar dik bir tepeye doğru çekildi. Buradan mızrak ve ciritler fırlatan Romalılar, Yunan birliklerini de geri çekilmeye zorladı. Sonuçta, iki taraf da üstünlüğü ele geçiremeden gün sona erdi. Ertesi gün, Pirus adamlarına tepeleri tutmalarını emretti. Böylece, Romalılar düz, açık alanda kalmaya zorlandı. Savaş fillerine karşı savunmasız kalan Romalılar bozguna uğradı. Pirus, Roma’ya karşı bir zafer daha kazanmıştı. Ancak, zafer ucuza mâl olmadı. Romalılar’ın 6000’e yakın kaybına karşılık, Pirus en iyi subayları ile 4000’e yakın askerini kaybetti. Zaferi üzerine tebrik edildiğinde ise meşhur “Böyle bir zafer daha ve mahvolduk!” yorumunu yaptı. Pirus’un bu yorumu, pahalıya mâl olan bir başarıyı tanımlamak için kullanılan “pirus zaferi” (pyrrhic victory) teriminin ortaya çıkmasını sağlamıştır.  

Sicilya Seferi ve Lilybaeum Kuşatması

Romalılara karşı kazandığı zaferlere karşılık önemli kayıplar veren Pirus, barış yapmak için görüşme talebinde bulundu. Fakat bu talep Roma Senatosu tarafından reddedildi. Appius Claudius’un işgalci bir güçle hiçbir koşulda anlaşma yapılmaması gerektiği konusundaki şiddetli itirazı, Senato’nun bu kararı almasında etkili olmuştu. Barış talebinin reddedilmesi, Pirus’u zor duruma soktu. Bu noktada, Roma ile Kartaca arasında bir ittifak anlaşması yapılmıştı. Bu durumda, Pirus’un Batı Akdeniz’in iki önemli gücünü birbirlerine karşı kullanması mümkün olmayacaktı. Pirus, İtalya’dan ayrılmaya ve aslında baştan beri hedef olarak belirlediği Sicilya’ya gitmeye karar verdi. Pirus’un İtalya seferi, Sicilya yolculuğu öncesinde İtalyan yarımadasından müttefikler ve üsler elde etmek için planlanmıştı. Ancak, bunlar için Roma ile yıpratıcı bir mücadeleye girişmek gereksizdi. Pirus’un Sicilya’yı fethetmek için İtalya’da üslere ihtiyacı yoktu. MÖ 278 yılında İtalya’dan ayrılan Pirus, çok geçmeden Sicilya’ya ulaştı.  

Bu dönemde, Sicilya adası ikiye bölünmüştü. Adanın batısında Kartacalılar, doğusunda ise Yunanlar hakimdi. Pirus’un adayı işgal edeceğini duyan Kartacalılar, adadaki en önemli Yunan şehri olan Siraküza’yı (Syracuse) kuşatma altına aldılar. Ancak, Pirus adaya çıkmadan şehri ele geçirmeye başaramadılar ve Pirus’un yardımıyla şehir kuşatmadan kurtuldu. Bu yardımı memnuniyetle karşılayan Siraküza halkı, Pirus’u Sicilya’nın kralı olarak ilan etti. MÖ 277 yılında Kartacalılara ait müstahkem bir yerleşim yeri olan Eryx’i ele geçiren Pirus, bu zaferiyle diğer Sicilya şehirlerinin desteğini de arkasına aldı. Kartacalılar’ın elinde sadece stratejik ve ekonomik olarak çok önemli bir liman kenti olan Lilybaeum (günümüzde Marsala) kalmıştı. Kartacalılar, Lilybaeum’u elde tutmaları şartıyla Sicilya’nın geri kalanında Pirus’un hakimiyetini tanımayı önerdi. Mutlak zaferden emin olan Pirus bu teklifi reddetti.  

Eryx Kuşatması'nda Pirus surların üzerinde askerlerine liderlik ediyor
Eryx Kuşatması’nda Pirus surların üzerinde askerlerine liderlik ediyor

Lilybaeum, Sicilyalılar tarafından kuşatıldı. Ancak, şehir çok iyi korunuyordu. İki ay boyunca aralıksız süren saldırılar sonuç vermemişti. Bunun üzerine, Pirus şehri denizden de kuşatmaya karar verdi ve büyük bir donanma inşa etmek için Sicilyalılar’dan yüksek vergiler toplamaya başladı. Ek olarak, Sicilyalılar’dan donanmanın inşasında çalışmaları ve yeni bir ordu kurmaları da bekleniyordu. Sicilyalılar bu talepleri fazla bularak reddettiler. Pirus’un tiranlığa varan eylemleri, Kartacalılar ile Sicilyalılar’ın yakınlaşmasına neden oldu. Bu noktada, Pirus bir kez daha Samnit ve Tarentum elçilerinden Roma’ya karşı yardım talebi aldı. Böylece, Pirus İtalya’ya dönme kararı aldı. İtalya’daki kazanımlarını koruyabilirse, müttefikleriyle birlikte Sicilya’ya dönebilir ve Kartacalıları yenilgiye uğratarak adayı tamamen ele geçirebilirdi. Pirus MÖ 276 yılında İtalya’ya dönmek için yola çıktığında, donanması Messina Boğazı’nda Kartacalılar’ın saldırısına uğradı. Bu savaşta 110 gemisinin 70’inin batırılması Pirus’un gücüne büyük darbe vurdu.  

İtalya’ya Dönüş ve Maleventum Muharebesi

Pirus MÖ 275 yılında bir kez daha İtalya’ya ulaştı. Romalılar, Yunan işgalciyi bir an önce defetmek için ordularını hazırlamışlardı. Maleventum (günümüzde Benevento) yakınlarında gerçekleşen muharebede Pirus’un ordusu bir kez daha üstün geldi. Ancak bu kez, Romalılar’ın ateşli okları, Pirus’un savaş fillerinin Yunan ordusuna doğru yönelmesine ve Pirus’un askerlerinin bir kısmının kargaşada ölmesine neden oldu. Beş yıldır süren seferler ve savaşlar, Pirus’un gücünü tükenme noktasına getirmişti. Böylece, İtalya defterini kapatma zamanının geldiğini düşündü. Pirus, Beneventum Muharebesi’nin ardından, ordusundan geriye kalanlarla birlikte Epir’e döndü. İtalya’da dövüştüğü neredeyse bütün muharebeleri kazanmış, ancak hiçbir şey elde edememişti. Pirus’un İtalya’yı terk etmesi üzerine, Romalılar aslında kazanmadıkları bir zafere ithafen Maleventum (kötü olayların yaşandığı yer) adını Beneventum (iyi olayların yaşandığı yer) olarak değiştirdiler. 

Maleventum Muharebesi'nde Pirus 'u Yenen Manius Curius Dentatus'un Roma'ya Dönüşü
Maleventum Muharebesi’nde Pirus’u Yenen Manius Curius Dentatus’un Roma’ya Dönüşü

Pirus, Tarentum’da bir garnizon bırakmıştı. Ancak, Romalılar sayıca az olan Yunanları alt etmekte zorlanmadılar. Magna Graecia artık Roma’nın hakimiyeti altındaydı. Romalılar tüm yarımadayı kontrolleri altına alarak, Akdeniz siyasetinde yükselen bir güç olduklarını kanıtladılar. Doğunun krallıkları da İtalya’dan yükselen tehdide kulak kabartmaya başlamışlardı. Bununla birlikte, Romalılar İtalyan yarımadasında hapsoldukları sürece, Büyük İskender sonrası dünyada yerleşmiş olan güç dengesi devam edecekti. Ancak, çok yetenekli bir komutan tarafından yönetilen ve fazlasıyla becerikli bir Yunan ordusuna karşı koymayı başaran Roma’nın İtalya’da kapalı kalmaya niyeti yoktu.

Sonuç

Magna Graecia’nın dolayısıyla İtalyan yarımadasının tamamıyla Roma kontrolüne geçmesi, sadece Roma genişlemesinin başka bir adımını temsil etmiyordu. Bu, aynı zamanda, antik dünyada şehir devletleri çağını da tamamen kapattı. Aristoteles’in ideal hükümet biçimi olarak kabul ettiği yönetim tarzı artık geçmişin bir ürünüydü. Halihazırda, Yunanistan’ın Makedonya tarafından fethedilmesi oradaki bağımsız şehir devletlerinin varlığını sonsuza dek sona erdirmişti. Şimdi ise Roma’nın hakimiyeti, İtalya’nın Yunan şehir devletleri için herhangi bir resmi özerkliğin sonunu getirdi. Bundan böyle, antik dünyanın siyaset ve hükümet sistemleri kalıcı olarak büyük imparatorlukların eline geçecektir. Bu durumun tek istisnası, İkinci Pön Savaşı’nın sonuna dek iyi kötü bağımsız kalmayı başarabilen Siraküza’dır. Ancak Siraküza’nın bağımsızlığı, kendi gücünden çok Siraküza Kralı II. Hiero (Hiero II of Syracuse) ile Roma arasında kurulmuş olan kişisel ittifakla güvence altına alınmıştır. Sonuç olarak, siyasi bir kurum olarak şehir devleti fiilen ölmüş ve öldürücü darbeyi vuran Roma olmuştur.

Pirus’a gelince, İtalya’daki kayıplarını telafi etme ya da intikam alma fırsatını hiçbir zaman elde edemedi. İddiaya göre, MÖ 272 yılında Argos kentinde savaşırken, Argoslu bir kadın tarafından çatının tepesinden fırlatılan kiremitin kafasına düşmesi sonucunda öldü. Öldüğünde, hayallerindeki imparatorluğa sahip olamamıştı. Arkasında bıraktığı miras ise, Romalılara bir Yunan ordusuyla nasıl etkili bir şekilde savaşılacağını öğretmek ve onları savaş filleriyle tanıştırmak oldu. Yenilgilerinden ders çıkaran ve savaş taktiklerini sürekli adapte eden Romalılar; yüz yıl sonra, Pirus’tan öğrendiklerini uygulama fırsatı bulacaklardır. Roma ve Yunanistan’ın bir sonraki karşılaşmasında durum tersine dönecek ve bu kez kaybetme sırası Yunanlar’ın olacaktır. Ancak, Roma zaferi Pirus zaferinin aksine ezici olacak ve Yunanistan kolaylıkla fethedilecektir.     

Ek

Gelecek bölümde; Pön Savaşları’nın biraz öncesine giderek, Roma ile Kartaca’yı karşı karşıya getiren koşulları anlamaya çalışacağız.

Yazılarımızı beğenmeyi, paylaşmayı ve yorum yapmayı unutmayın.

Bloğumuzla ilgili güncel gelişmelerden haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve e-posta bültenimize abone olabilirsiniz.


Blog Hakkında

Antikite, antik uygarlıklar hakkında yazı, makale ve derlemelerin bulunduğu bir blogdur. Sosyal medya hesaplarımızı takip etmeyi unutmayın:

©2023, Antikite Blog. Tüm Hakları Saklıdır.

Yazılarımızı kaçırmayın!

İstenmeyen posta göndermiyoruz!

%d