Giriş
Geçtiğimiz bölümde, Romalılar’ın Pirus’a karşı galip gelmesine ve İtalyan yarımadasının tam kontrolünü ele geçirmelerine tanık olmuştuk. Hatırlayacağınız gibi, Romalılar ile yaptığı savaşlarda ordusunun önemli kısmını yitiren Pirus, daha sonra Sicilya’da kendisi için bir krallık kurmaya çalışmıştı. Epir Kralı, adanın doğusundaki Yunan kolonilerinin desteğini almasına rağmen, adanın batısındaki Kartacalılar kendisine düşman oldu. Sicilya’da yaptığı savaşların çoğunu kazansa da Kartacalıları adadan atmayı başaramadı. Afrika’yı işgal ederek savaşı genişletme planları ise Sicilyalı-Yunan müttefiklerinin isyanıyla birlikte suya düştü. Pirus’un İtalya’yı tamamen terk etmekten başka çaresi kalmamıştı. Sicilya’dan ayrılırken, antik dünyadan doğrudan yapılan diğer tüm alıntılar gibi doğruluğu şüpheli olan, ancak aktarmaya değer bir yorumda bulundu. Doğu Akdeniz’in İskender sonrası hanedan mücadelelerinin gazilerinden olan Epir Kralı, kaçınılmaz bir büyük güç mücadelesi gördüğünde bunu anlayabilecek tecrübedeydi. Sicilya, Roma ile Kartaca ’ya eşit uzaklıktaydı ve her ikisinin de görmezden gelemeyeceği kadar zengindi. Bu yüzden, Pirus adadan ayrılırken şu sözleri söyledi:
Romalılar ve Kartacalılar’ın ordularını tatbik etmeleri için ne büyük bir alan bırakıyoruz.
Epir Kralı Pirus (Pyrrhus of Epirus)
İtalya’dan sonsuza dek ayrıldıktan on yıl sonra, Pirus’un tahmini doğru çıktı. Batı Akdeniz’in iki büyük gücü, Roma ile Kartaca, Sicilya’da savaş halindeydi. Ancak bu konu hakkında daha fazla konuşmadan önce; Kartacalılar’ın kim olduğunu, Roma ile Kartaca arasındaki uzun mücadeleye neden Pön Savaşları adının verildiğini ve savaşa neyin yol açtığını açıklamak yerinde olacaktır.
Kartaca ve Kartacalılar
Kartacalılar; Afrika’nın kuzey kıyısında, günümüzde Tunus (Tunis) şehrinin bulunduğu bölgede kurulmuş olan Kartaca şehrinden gelmekteydi. Ticarete dayalı bir imparatorluk olarak, Pön Savaşları başladığında Batı Akdeniz’in önde gelen ekonomik gücü onlardı. Kartaca, MÖ 800 civarında günümüzde Lübnan’da bulunan Sur (Tyre) kentinden gelen Fenikeli (Phoenician) yerleşimciler tarafından kuruldu. Pön kelimesi, Fenike için kullanılan Latince kelimenin (Phoenicia) bir türevidir ve Romalılar Kartacalılar’dan bahsederken bu kelimeyi kullanmışlardır. Bu yüzden, günümüzde de Kartaca Savaşları yerine Pön Savaşları (Punic Wars) terimi kullanılmaktadır.

Dünyanın bilinen ilk alfabelerinden birini oluşturan Fenikeliler ayrıca, zamanlarının önemli bir deniz gücüydü. Lübnan’dan Cebelitarık Boğazı’na dek kurdukları özerk koloniler, nüfuzlarının Akdeniz boyunca yayılmasını sağladı. Bu koloniler arasında herhangi bir siyasi dayanışma olmasa da aralarındaki ekonomik bağlar, bugün bile varlığını koruyan bir Akdeniz ticaret ağının temelini oluşturmuştur. Kartaca şehri de bu ticaret ağının önemli ve güçlü bir parçası olarak uzun yıllar varlığını sürdürmüştür.
Kartaca ‘nın Ekonomik ve Siyasi Yapısı
Batı Akdeniz’de Kartaca, Afrika ile Sicilya arasındaki Sicilya Boğazı’nın kıyısında yer alan elverişli konumu sayesinde kısa sürede bölgenin en zengin şehri haline geldi. Doğu Akdeniz’den Batı Akdeniz’e gitmek isteyen denizciler Kartaca’dan geçmek zorundaydılar. Sonuç olarak, şehir ticari bir faaliyet merkezi olarak hızla büyüdü ve gelişti. Siyasi olarak, Kartaca yönetim sistemi karma bir oligarşiydi. Bir halk meclisi vardı fakat bu meclis çoğunlukla törenseldi ve nadiren önemli kararlar almak için toplanıyordu. Asıl yönetim erki, Kartaca’nın en zengin ailelerinden oluşan senatonun elindeydi. Bunun dışında, senato içinde yer alan en zengin ve seçkin 100 senatörden oluşan bir grup (adirim) fiilen senatonun üstünde bir konsey görevi görüyordu. Senato her yıl, yıllık olarak görevlendirilen ve oldukça geniş yetkilerle donatılan “sophet” adı verilen yöneticiler seçiyordu. Sophet, Roma konsülleriyle neredeyse aynı yetkilere sahipti. Kartaca yaşamının sophet tarafından kontrol edilmeyen tek yönü, ilginç bir şekilde, yönetimi profesyonel generallerden oluşan bir kurula devredilmiş olan orduydu. Bu açıkça, yöneticilerini esas olarak ordularına liderlik etmek üzere seçen ve diğer tüm işlevleri neredeyse hiç düşünmeyen Romalılar ile Kartacalılar arasında bir tezat oluşturmakta. Kartacalıları Romalılar’dan ayıran bir diğer özellik, Kartacalılar’ın Roma’yı sürekli olarak meşgul eden sınıf çatışmalarına maruz kalmamalarıydı. Ticaret odaklı bir imparatorluk olan Kartaca’da aristokrasiye, dolayısıyla güce erişim tamamen zenginliğe dayanıyordu. Bu nedenle, Kartaca’daki halk meclisi Roma’daki kadar etkili olamamıştır. Eski aileler tarafından yeni zenginlere uygulanan kalıcı bir ayrımcılık burada söz konusu değildir. Bu yüzden, aksi takdirde demokratik siyasi reformları yönlendirecek olan sonradan zengin kişilerin, haklarından mahrum bırakıldıklarına dair düşünceleri olmamıştır. Kartaca’da ilerlemenin yolu para kazanmaktır. Bunu bir hafta ya da on nesil önce başarmış olmanız önemli değildir.

Tüm bunlar Kartaca’nın Roma ile tam bir tezat içinde ve birbirleriyle tamamen faklı dünya görüşlerine sahip olmalarını sağlamıştır. Ancak bu karşıtlık, silahlı kuvvetlerin rolüne ilişkin görüşleri karşılaştırıldığında önemsiz bir detay olarak kalmakta. Roma lejyonları, Roma vatandaşlarından oluşuyordu ve Roma vatandaşları tarafından yönetiliyordu. Roma’da askerlik yapmak zorunluydu ve bir vatandaşın sivil topluma yapabileceği en önemli katkı olarak görülüyordu. Ancak, Kartaca’da böyle bir gelenek yoktu. Savaşçıların değil, esasen iş adamlarının/tüccarların önderlik ettiği Kartacalılar, işi taşeronlara vermeyi ve kendileri için savaşan paralı askerler kullanmayı tercih ettiler. Elbette paralı askerleri yöneten küçük bir grup profesyonel Kartacalı subay vardı. Fakat asıl savaş, büyük Kartaca hazinesinin gücü sayesinde kiralanan Numidya süvarileri, İspanyol piyadeleri ve Balear sapancıları tarafından dövüşülüyordu. Roma’nın yurttaş ordusu ile Kartaca’nın paralı asker ordusu arasındaki ayrımın, aksi takdirde eşit olan bu iki güç arasındaki savaşlarda belirleyici faktör olduğu pek çok tarihçi tarafından dile getirilmekte. Bu, kulağa olayı basitleştirmek gibi gelse de ordular arasındaki ayrımı göz önünde bulundurmak Pön Savaşları’nı incelerken faydalı olacaktır.


Birinci Pön Savaşı Başlıyor
Pirus İtalya’dan defedilip, Romalılar nihayet yarımadaya hâkim olduklarında; Roma ile Kartaca arasında bir savaş için geri sayım başlamıştı. Eksik olan tek şey bir katalizördü; Epidamnus’taki darbeden (Affair of Epidamnus), Arşidük Ferdinand’ın Saraybosna’da öldürülmesine kadar, binlerce yıldır büyük güç savaşlarını başlatan o önemsiz yerdeki o küçük olay. Pön Savaşları söz konusu olduğunda bu katalizör, küçük bir Sicilya kenti olan Messana’daki durumdu. Mamertinler (Mamertini – Sons of Mars – Mars’ın Oğulları) isimli Campanialı bir paralı asker grubunun, Siraküza Kralı Agathocles (Agathocles of Syracuse) tarafından kiralanması süreci başlatan olay oldu. Agathocles, MÖ 315 ile 306 yılları arasında Sicilya’nın kontrolü için Kartacalılar ile savaşa girişmişti (Yedinci Sicilya Savaşı). Savaş çıkmaza girdiğinde, bir barış anlaşması yapıldı ve Messana Kartaca’ya bırakıldı. MÖ 289 yılında Agathocles’in ölmesi, Mamertinleri işsiz ve ödemesiz bıraktı. Bir paralı asker grubunun işsiz ve ödemesiz kalması asla iyi bir kombinasyon değildir. Bu durumda, Mamertinler Messana’yı kendileri için bir hedef olarak belirlediler. Messana, adanın doğu kıyısında yer alıyordu ve kolayca ikmal edilemeyen küçük bir Kartaca garnizonu şehri korumaktaydı. Mamertinler şehri istila ettiğinde, Kartacalılar sadece çaresizce izleyebildiler. Mamertinler şehri yaklaşık 10 yıl boyunca ellerinde tuttular. Ancak, tehlikeli bir durumda olduklarının farkında olarak, MÖ 278 yılında Kartacalıları adadan atmak için Pirus’tan yardım istediler. Ancak Pirus’un yönetimi bir tiranlığa dönüşmeye başladığında, Mamertinler Pirus’un geldiği yere geri dönmesi için çalışmaya başladılar. Pirus’un Sicilya’dan ayrılmasının ardından gelen on yıl boyunca, Sicilya’daki güç mücadelesi Siraküza’da Hiero’nun yükselişi ve onun tüm adayı kontrol etme hırsıyla şekillendi. Hiero’nun güçlenmesi hem Mamertinler hem de Kartacalılar için bir tehditti. Böylece, MÖ 265 yılında, Mamertinler şehirlerini Hiero’dan korumak için Kartacalılar’ın yardımını talep ettiler ve bu talep kabul edildi.

Hiero tehdidinin devam etmesine rağmen, Mamertinler ve Kartaca arasındaki ittifak uzun sürmedi. Mamertinler, Kartacalıları şehre davet ettiklerine pişman olmuşlardı. Bu yüzden onlara karşı başka bir ittifak arayışına girdiler. Ancak, Sicilya’da onlara yardım edebilecek bir güç yoktu. Böylece, yüzlerini anavatanlarına döndüler ve Roma’nın yardımına başvurdular. Romalılar yardım talebine nasıl tepki verecekleri konusunda bölünmüşlerdi. Talebi reddetmek için hem ahlaki hem de pratik nedenler vardı. Yardım talebinin lehinde ve aleyhinde argümanlar Senato’da tartışıldı. Tesadüfen, güneyde geniş arazileri ve nüfuzları olan Claudia ailesi mensupları Mamertinlere yardım etmeyi; kuzeyde geniş arazileri ve nüfuzları olan ve Roma’nın kuzeye doğru genişlemesini savunan Fabia ailesi mensupları yardım talebinin reddedilmesini savundular. Fabia ailesi neden Mamertinlere yardım edilmemesi gerektiğiyle ilgili bir ahlaki ve bir pratik gerekçe öne sürdü. Ahlaki neden olarak, Senato’ya sadece birkaç yıl önce Rhegium’un lejyonerler tarafından ele geçirilmesi hatırlatıldı. MÖ 271 yılında, Pirus Savaşları’nın hemen sonrasında, bir grup Romalı asker İtalyan çizmesinin en ucunda yer alan bir Yunan şehri olan Rhegium’u ele geçirmiş ve kendilerini özerk oligarklar ilan etmişlerdi. MÖ 270 yılında şehir tekrar Roma kontrolüne alındı ve isyancılar Roma’ya götürülerek halkın gözü önünde katledildi. Fabia ailesi, Roma’nın açıkça Rhegium’daki asilerin bir yansıması olarak görülen Mamertinlere yardım etmesi halinde, Romalılar’ın ikiyüzlü olarak görüleceğini savundu.
Fabia ailesinin savunduğu pratik görüş ise şöyleydi. Mamertinlere yardım ederlerse Kartacalılar ile savaşmaları gerekecekti ve bu şu anda Roma’nın girişmemesi gereken bir savaştı. Claudia ailesine göre ise Kartacalılar halihazırda Sicilya, Korsika ve Sardinya adalarına yayılarak Roma için büyük bir tehdit haline gelmişti. Roma, Kartaca’ya şimdi saldırmazsa, gelecekte kendisini daha güçlü Kartacalılar ile mücadele etmek zorunda bulacak ve imparatorluk hayalleri tehlikeye girecekti. Messana’da bir köprübaşı elde etmek, Messana Boğazı’nda Roma kontrolünü sağlayacak ve Kartaca’ya karşı koymayı kolaylaştıracaktı. Ayrıca, İber Yarımadası’ndaki mücadeleleriyle meşgul olan Kartacalılar’ın, Sicilya adasına yapılacak bir Roma saldırısına reaksiyon göstermeleri pek olası gözükmüyordu. Bu durumda Roma kolay bir zafer kazanabilirdi. Bu varsayım ne kadar yanlış olduğunu ilerde kanıtlayacak olsa da şimdilik Claudia ailesinin öne sürdüğü kolay zafer ve genişleme hayalleri Senato’yu ikna etmeye yetti.

Senato, yılın konsüllerinden biri olan Appius Claudius Caudex’e iki lejyon toplayıp Sicilya’ya yelken açmasını emretti. Claudius, hızlıca hareket etmenin önemini kavrayarak, Tarentum’dan kiraladığı Yunan gemileriyle küçük bir öncü birliği Messana’ya yolladı. Mamertinler’in yardımını alacak olan öncü birliğin Kartacalılar ne olup bittiğini anlamadan şehri ele geçirmesi planlanmıştı. Messena ele geçirildiğinde, Claudius iki lejyonuyla birlikte Sicilya’ya gelecek ve hızlıca adanın fethine başlayacaktı. Öncü birlik sorunsuz şekilde Sicilya’ya ulaşmıştı. Bir Roma ordusunun adaya çıkarma yaptığını haber alan Kartaca garnizonu hemen savunma hazırlıklarına başladı. Ancak Memartinler’in Romalıları sevinçle karşıladığını gören garnizon komutanı Hanno, şehri savunmaktan vazgeçti ve şehirden çekildi. Böylece, Roma Messana’yı kan dökmeden ele geçirmiş oldu.
Sonuç
Sicilya seferi Roma için kolay bir zafer ile başlamıştı. Ancak, bu kolay zafer Kartacalılar’ın askeri zayıflığından kaynaklanmıyordu. Sicilya’nın doğu kıyısı, Kartaca için bir ileri karakoldu. Bununla birlikte, Messana’daki Kartaca garnizonuna ani bir Roma istilası karşısında ne yapacaklarına dair emir verilmemişti. Romalılar’ın adaya çıktığını öğrenen Kartacalı komutan Hanno, hemen saldırarak büyük çaplı bir savaş başlatmaktansa Roma birliklerini kendi haline bırakıp talimat beklemenin en iyisi olduğuna karar verdi. Kartaca senatosu, Roma istilası haberini duyduğunda yıldırım çarpmışa dönmüştü. Hanno, Kartaca’ya çağrıldı ve şehri savunmadığı için çarmıha gerilerek cezalandırıldı. Kartaca’nın tepkisi, Romalılar’ın tahmin ettiğinden daha hızlı ve güçlü olmuştu. Roma tehdidinin bir an önce bertaraf edilmesi için ordular derhal Messana’ya gönderildi. Claudius iki lejyonuyla Sicilya’ya vardığında, Kartaca orduları da Messana’ya ulaşmıştı. Böylece, Birinci Pön Savaşı başladı.
Ek
Gelecek bölümde; Birinci Pön Savaşı’nı konu edineceğiz. Birinci Pön Savaşı, hem Kartacalılar’ın hem de Romalılar’ın zaferlerine sahne olacak. Ancak, savaşın kaderini beceriksizlik ve her iki ordunun komutanları tarafından kaçırılan fırsatlar belirleyecek. Sonuçta ise ikinci ve daha kanlı bir savaşın garantisinden başka bir şey elde edilemeyecek.
Yazılarımızı beğenmeyi, paylaşmayı ve yorum yapmayı unutmayın.
Bloğumuzla ilgili güncel gelişmelerden haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve e-posta bültenimize abone olabilirsiniz.
Antikite, antik uygarlıklar hakkında yazı, makale ve derlemelerin bulunduğu bir blogdur. Sosyal medya hesaplarımızı takip etmeyi unutmayın:
©2023, Antikite Blog. Tüm Hakları Saklıdır.