Giriş
23 yıl süren Birinci Pön Savaşı hem Romalılar hem de Kartacalılar için yorucu bir deneyim olmuştu. Savaş sonunda Roma jeopolitik açıdan daha iyi bir konum elde eden taraftı. Ancak Sicilya adasına sahip olmak için verilen büyük mücadele, her iki tarafın da ekonomisini ve insan gücünü tüketmişti. Sonuç olarak, hem Roma hem de Kartaca fırsatçı düşmanlarının saldırılarına karşı savunmasızdı. Bu yazımızda birinci ve ikinci Pön Savaşları arasındaki döneme giderek; Kartacalılar’ın Kuzey Afrika’da karşılaştığı zorluklara ve Romalılar’ın kuzeyde Galya ordularına, Adriyatik Denizi’nde ise İlirya korsanlığına karşı verdiği mücadelelere tanık olacağız.
Maddi Sıkıntılar
Kartaca’nın Birinci Pön Savaşı sonrasında yüzleştiği en önemli sorunu kısaca özetlemek gerekirse; Kartacalılar hayatın temel kurallarından birini göz ardı ederek, savaş boyunca yararlandıkları paralı askerlere ödeme yapmayı reddetmişlerdi. Esasında, savaşın son yıllarında Kartaca Senatosu’nda çoğunluğu ele geçiren siyasi grubun, Roma ile yaşanan çatışmayı Kartaca’nın ana hedefi olan “ticaret yoluyla para kazanma” olgusundan bir sapma olarak görüyordu. Savaş bittiğinde, Sicilya’dan Kuzey Afrika’ya dönen paralı askerler sabırla gecikmiş ödemelerini almak için beklediler. Ancak, yeni Kartaca hükümeti nakit sıkıntısı çekiyordu. Bu doğrultuda, para tasarrufu yapmanın ve savaşın faturasını bir nebze azaltmanın yolu olarak paralı askerlere yapılacak ödemelerin büyük ölçüde kesilmesine karar verildi. Bu esnada, paralı askerler henüz hiçbir ödeme alamadıkları için huzursuzlanmaya başlamışlardı. Kartacalı mutemetler paralı askerlerin kampına vardığında, askerler sonunda kazanmak için yıllarca terlerini ve kanlarını akıttıkları zenginliklere kavuşacakları umuduyla rahatladılar. Ne de olsa Kartacalılar sözlerine sadık insanlardı ve ufak bir gecikme göz ardı edilebilirdi. Ne var ki Kartacalı elçiler savaşın kaybedilmesi ve Kartaca’nın içinde bulunduğu zor durum nedeniyle paralı askerlerin ücretlerinin ödenemeyeceği hakkında bir konuşma yapmaya giriştiler. Bu durum, doğal olarak, paralı askerler için bardağı taşıran son damlaydı ve Kartaca sonraki üç yıl boyunca kendisini eski ordusuyla bir savaşın içinde buldu.
Başlangıçta paralı askerleri işe almanızın nedeni, kendinize ait yerleşik bir ordunuzun bulunmaması iken eski paralı askerlerinizle böyle bir savaşa girişmek ne kadar riskli bir olaydır tahmin edebilirsiniz. Buna rağmen, Kartacalılar maddi imkanlarını zorlayarak ya da başlangıçta kullanmak istemedikleri fonlarını devreye sokarak mağdur paralı askerlerle savaşmaları için başka paralı askerler kiraladılar. Kartaca sonunda eski paralı askerleriyle giriştiği mücadeleyi kazandı. Fakat olayın bilançosu, Kartacalılar için ilk etapta yapmayı reddettikleri ödemeden çok daha fazlasına mâl oldu. Bizler için bu olaydan yükümlülüklerinizi yerine getirdiğinizde hayatın ne kolay olduğu ve sözlerinizden döndüğünüzde her şeyin ne kadar zorlaştığı hakkında bir ders çıkarmak mümkün. Bir de her zaman paralı askerlerinizin ödemelerini tamı tamına ve yüzde on bahşişle yapmanız gerektiği ile ilgili bir hatırlatma!
Roma Genişlemesi
Öte yandan, Romalılar iç bölünmelerle değil dış baskılarla uğraşıyorlardı. Geniş bir ifadeyle, daha önceki yazılarımızda bahsettiğimiz gibi, Roma İmparatorluğu’nun genişlemesi için birbiriyle yarışan iki vizyon ve bu iki vizyonu kendilerinde somutlaştıran iki rakip aile vardı. Bir yanda, güneye yayılmak ve Sicilya’yı işgal etmek için baskı yapan Claudia Ailesi; öte yanda, kuzeye göz diken ve Po Vadisi’nde Roma yerleşimleri kurulmasını destekleyen Fabia Ailesi. Hatırlayacağınız gibi, bir noktada İtalya’nın kuzey kesimleri Etrüsk egemenliği altındaydı. Ancak, Veii şehri Roma tarafından ele geçirildiğinde Etrüsk hakimiyeti büyük bir darbe aldı ve Po Vadisi göç eden Galya kabileleri tarafından işgal edildi. Dolayısıyla, Roma için kuzeye genişleme fikri, en korkulan düşmanlarından biri olan Galyalılar’ın bir sopayla dürtülmesi anlamına geliyordu. Roma’nın Galyalılar tarafından yağmalanmasının üzerinden 150 yıl geçmişti ancak, kapılardan içeri akın eden barbar ordularının hatırası Romalılar için hâlâ tazeydi. Nitekim Galyalı korkusu, Romalılar’ın hiçbir zaman tam olarak üstesinden gelemedikleri psikolojik bir şeytan olarak imparatorluğun yıkılışına dek varlığını sürdürdü. Ancak, bu durum Fabia Ailesi için önemsizdi. Roma’nın kaderi tüm dünyayı fethetmekti ve çocukça korkuların İmparatorluğun amansız ilerlemesini engellemesine izin verilemezdi.

Roma, Galyalılara karşı açıkça savaş başlatmadı. Ancak, Galya topraklarında inşa ettikleri kalıcı yerleşimlerin bir tür tepki yaratması kaçınılmazdı. MÖ 241 yılında, bir Galya kabilesi Roma’nın genişlemesine karşı tek başına ayaklandı fakat bu ayaklanma kolaylıkla bastırıldı. Birkaç yıl sonra, MÖ 236 yılına gelindiğinde, çeşitli kabile ve hiziplerden oluşan bölük pörçük bir koalisyon Roma’ya doğru harekete geçti. Lejyonlar tarafından karşılandıklarında ve çarpışmanın eşiğine geldiklerinde iç çekişmeler koalisyonu halihazırda dağılma noktasına getirmişti. Böylece, tehdit Romalılar’ın minnettar bakışları arasında kendiliğinden ortadan kalktı. Bu küçük ayaklanmalar Roma için birer uyarı niteliğindeydi ve Romalılar bunları göz ardı etmedi. Roma, Galya kabilelerini ilhak etme ve onların varlığına son verme sürecine başlamıştı. Er ya da geç barbarlar savaşmak veya ölmek zorunda kalacaklardı. Şüphesiz, Romalılar bu durumun farkındaydılar ve hazırlıklarını buna göre yaptılar. Ancak, Galyalılar ile son hesaplaşma başlamadan önce, Roma’nın dikkati daha önce hiç ilgilenmedikleri bir yöne, doğuya çevrildi.
İlirya Korsanlığı
Adriyatik Denizi, yüzlerce belki de binlerce yıldır, Doğu ve Batı Akdeniz arasındaki gayri resmi sınır bölgesi olarak kabul edilmekte fakat bu ayrım tamamen ortadan kalkmak üzereydi. Doğuyu batıya empoze etmeye çalışan Pirus tarafından başlatılan entegrasyon süreci, nihayet batıyı doğuya empoze etmeyi başaran Romalılar tarafından tamamlanacaktı. Roma’nın eşit bir güç olarak Yunan dünyasıyla ilk resmi teması, İliryalı korsanların faaliyetlerinin dayanılmaz bir hâl aldığı MÖ 230 yılı civarında gerçekleşti. Bugün Batı Balkanlar olarak adlandırılan Antik İlirya, Yunan uygarlığının en batıdaki kolunu oluşturmaktaydı. Buna rağmen, diğer Yunanlar -özellikle Atinalılar ve Korintliler- İliryalıları medeni dünyanın kıyısında yaşayan ve küçümsenmeye bile lâyık olmayan barbarlar olarak görüyorlardı. Bununla birlikte, Atinalılar ve Korintliler Makedonyalılar için de aynı şeyleri düşünüyorlardı. Dolayısıyla, onların bu kibirli düşüncelerine biraz kuşkuyla yaklaşmak doğru olacaktır.

Antik İlirya Krallığı’nın kökleri MÖ 650’lere kadar uzansa da en güçlü olduğu ve bizi ilgilendiren dönemi MÖ 250-230 yılları arasında hüküm süren Kral Agron’un saltanatıdır. Bu dönemde, İlirya Krallığı Adriyatik Denizi’nin tüm doğu kıyısını ve bir zamanlar bağımsız olan Epir Krallığı’nı kontrol altına almıştı. Buna rağmen, krallık iç kesimlere doğru genişleyemedi ve kıyı boyunca sınırlı kaldı. Bunun sonucunda, İliryalılar ana zenginlik ve güç kaynakları olarak denizcilik konusunda uzmanlaştılar. Ancak, bu uzmanlık ve ülkenin ekonomisi saygıdeğer tüccar ve tacirlerden oluşan bir ticaret birliğinden çok yasal (privateer) ve yasadışı (pirate) korsanlık faaliyetlerine dayanıyordu. Tıpkı 18. yüzyılın Berberi Devletleri (Barbary States – Cezayir, Fas, Libya ve Tunus) gibi, İlirya da tamamen suç faaliyetleri ile finanse edilen tanınmış bir egemen devletti. İliryalı korsanlar, iki nedenden dolayı Yunanlar tarafından görmezden geliniyordu. İlk olarak, korsanlık faaliyetlerinde Yunan olmayan gemiler hedef alınıyordu. İkincisi ise batıdan gelen ve korsanlar tarafından ele geçirilen mallar, genellikle daha düşük fiyatlarda doğu pazarlarına ulaşma imkânı buluyordu. Diğer taraftan, korsanlık faaliyetlerinin hedefi olan Romalılar çok farklı bir görüşe sahipti. Onlara göre, korsanlık ortadan kaldırılması gereken bir tehditti. Buna rağmen, İliryalılar cüretkâr bir şekilde Roma liman şehirlerine akınlar düzenlemeye başlayıncaya kadar, korsanlıkla mücadele adına çok az şey yapıldı. Ta ki MÖ 228 yılında Roma İliryalılar üzerine ölümcül bir saldırı başlatana dek.
Roma ile Yunanlar Arasındaki Diplomatik İlişkiler
Roma, Adriyatik kıyısındaki İlirya şehirlerine karşı askerî harekâta başlarken, aynı zamanda bu harekâtla neyi amaçladıklarını açıklamak için Yunanistan’a da diplomatik bir misyon göndermişti. Romalılar, Yunanlar’ın İlirya ile olan savaşın kapsamının sınırlı olduğunu ve korsan tehdidi ortadan kalktığında sona ereceğini anladığından emin olmak istiyorlardı. Roma askerleri Yunan bölgesine gireceklerdi fakat bölgede gerekenden uzun kalmayacak ya da doğuya doğru genişletilmiş bir harekât planlamayacaklardı. Yunanlar, Roma’nın taahhütlerini kabul ettiler ve Romalılar Yunanistan’da iyi karşılandı. Bu gelişmeler Roma ile Yunan şehir devletleri arasındaki diplomatik ilişkilerin resmen başlamasını sağladı. Bununla birlikte, Yunanlar’ın Roma’ya bakış açısı henüz bir değişim göstermemişti. Onlara göre, Romalılar hâlâ geri kalmış barbar bir toplumdu. Ancak, en azından, Roma’nın güçlü bir devlet olduğu kanıksandı. Korintliler’in Roma’yı İsthmia Oyunları’na (Panhellenic Games – Olimpiyat, Pythia, Nemea ve İsthmia Oyunları Antik Yunan dünyasının en önemli spor organizasyonlarıdır) davet etmesi ise Roma’nın Yunan siyasi dünyasına bir eşit olarak kabul edilmesini kesinleştiren adım oldu.

Roma’nın Yunanistan’a gönderdiği diplomatik misyonda, nihai olarak İliryalı korsan sorunundan çok daha önemli bir konu ile ilgili başka bir unsur daha vardı. Makedonlar, Yunanları tam anlamıyla dehşete düşürecek şekilde imparatorluklarını yeniden güçlendirmeye başlamışlardı. Romalılar da İskender’in haleflerinden endişe ediyordu. Halihazırda batıda Kartaca ile meşgul olan Roma’nın, yeniden dirilen bir Makedonya İmparatorluğu ile mücadele edecek kaynakları yoktu. Romalılar, Yunanistan’da Makedonya’nın elini kolunu bağlayarak Roma’nın doğu kanadını koruyabilecek müttefiklere ihtiyaç duyuyordu. Aynı şekilde, Yunanlar’ın da Makedonya ile girişilecek olası bir sürekli çatışmayı sürdürmek için paraya ve teçhizata gereksinimleri vardı. Roma ile Yunanlar arasında yapılan görüşmeler ve halihazırda açık bir şekilde kendisini gösteren karşılıklı çıkar ilişkileri İkinci Pön Savaşı sırasında, Makedonya Kralı V. Filip (Philip V of Macedon) Hannibal ile anlaşma yaparak Roma’ya karşı savaşa katıldığında meyvesini verdi. Filip’in savaşa katılması, dengeleri Roma aleyhine kesin olarak değiştirebilirdi. Ancak, Roma’nın Yunan müttefikleri Filip karşısında cephe ardına cephe açarak onun Yunanistan’dan ayrılmasını ve İtalyan yarımadasına geçerek Hannibal ile güçlerini birleştirmesini engellediler. Kısaca söylemek gerekirse, İlirya Seferi’nin başlangıcında atılan diplomatik temeller Roma’yı yok olmaktan kurtaracaktı.
İlirya Korsanlığının Sonu ve Galyalı İstilası
Yunanlar’ın rızasıyla korsanları alt etmek için önlerinde bir engel kalmayan Romalılar, stratejik ve taktik tüm becerilerini kullanarak İliryalılar üzerine saldırdılar. Bir yıldan kısa bir süre içinde, İlirya’nın tüm büyük şehirleri Roma kontrolü altına girmişti ve İliryalılar barış için Roma’ya elçiler gönderiyorlardı. Roma tarafından dayatılan barış koşulları ağırdı. İlirya gemileri Adriyatik Denizi’nden sürüldü ve Güney İlirya ilhak edilerek Roma himayesine alındı. Böylece, Romalılar ikili bir zafer kazandılar. Sadece korsan tehdidini ortadan kaldırmakla kalmamışlar; aynı zamanda, Adriyatik’in karşı tarafında büyüyen Makedon tehdidini takip edebilecekleri kalıcı bir üs elde etmişlerdi. Bununla birlikte, İlirya Seferi’nin hızlı bir şekilde sonuçlandırılması Roma için büyük bir nimet oldu. Galya fırtınası yeniden toplanmaya başlamıştı ve bu kez öylece dağılıp arkasında hoş bir öğleden sonra bırakmayacaktı.


MÖ 226 yılına gelindiğinde, Galyalılar Roma’yı ikinci kez yağmalamak için Alp Dağları’ndan akın etmeye başladılar. Romalılar istilaya karşı koyabilmek için o güne kadar eşi benzeri görülmemiş sayıda askeri bir araya topladılar. İtalyan yarımadasının tüm savaşma kapasitesi adeta medeniyeti savunmak için ortaya çıkarılmıştı. Çeşitli kaynaklarda 70000 piyade ve 7000 süvariden oluşan devasa bir ordudan bahsedilmektedir. Tabii ki bunların hepsi birinci sınıf lejyonerler değil, birçoğu yalnızca yerel savunma için istihdam edilen milis kuvvetleridir. Ancak yine de rakamlar, Romalılar’ın Galyalı tehdidini ne kadar ciddiye aldıkları konusunda bizlere bir fikir verebilir.
Kuzey İtalya’da Roma Hakimiyeti
Roma ordusu bölünmüş ve önemli stratejik bölgeleri kapsayacak şekilde konuşlandırılmıştı. Ancak, Galyalılar herhangi bir direnişle karşılaşmadan önce Güney Etruria’da bulunan Clusium’a kadar ilerlemeyi başardılar. İlk karşılaşma Romalılar için kötü gitti ve Roma birlikleri Galyalılar tarafından köşeye sıkıştırıldı. Ancak işgalciler, kapana kıstırdıkları Romalıları yok etmek yerine kırsal bölgeyi yağmalama fırsatını değerlendirmek istediler. Bunun üzerine, tuzağa düşen Roma birlikleri kaçmayı başardı. Bu açgözlülük Galya ordusunun mahvolmasına neden olacaktı. Galyalılar o gece kamplarına yerleştiklerinde, kabile şefleri tarafından Roma’nın yağmalanmasının askıya alınmasına karar verildi. Şefler, askerlerinin elde ettikleri ganimetleri koruma düşüncesiyle etkili bir şekilde savaşamadıklarını fark etmişlerdi. Bu doğrultuda, kuzeye geri dönerek ganimetlerini güvenli bir yere istifleyecekler ve Roma’nın işini bitirmek için tekrar geleceklerdi.
Galyalılar, aşırı yüklü yük hayvanları için en kolay geçidi sunan Etrüsk kıyı şeridinde bir rota seçtiler. Bunun ne kadar korkunç bir hata olduğunu daha sonra anlayacaklardı. Tercih ettikleri geçit, batıda deniz ile doğuda dik tepeler arasında uzanıyor ve yalnızca kuzey-güney yönünde hareket imkânı sunuyordu. Bir Roma ordusu Galyalılar’ın hareket halinde olduğunu fark etmişti ve bu ordu kuzeyden gelerek geçidi kapattı. Yüklü ganimetleriyle birlikte çatışmaya girmek istemeyen Galyalılar geri dönmeye ve farklı bir rota denemeye karar verdiler. Ancak, artık çok geçti. Galyalılar’ın bir süre önce kaçmasına izin verdikleri Roma ordusu güneyden gelerek geçidin diğer ucunu kapatmıştı. Romalılar mükemmel bir strateji uygulayarak Galyalıları kapana kıstırdıkları için çok memnundular. Ancak, 50000 kapana kısılmış ve çaresiz Galyalı’nın kendilerini ölümüne bir savaşa hazırlamasını izlerken bu memnuniyet yerini huzursuzluğa bıraktı. Yine de zorlu ve kanlı geçen savaşta Galya kafilesi iki cepheyi birlikte koruyamayarak kuzey ve güneyden gelen Roma orduları arasında ezildi. Ana Galya ordusu yenildikten sonra, Romalılar hâlâ kırsalda dolaşan daha küçük Galya yağma birliklerini birer birer yok etmeye giriştiler. İşgalin yarattığı tehdit böylece sona ermişti. Romalılar elde ettikleri avantajdan yararlanarak Galyalıları İtalya’dan tamamen temizlediler. Uzun süreden beri Galya’nın bir parçası olarak kabul edilen Alp Dağları’nın hemen güneyindeki İtalyan toprakları (Cisalpina Galya – Cisalpine Gaul) artık kesin olarak Roma toprağıydı ve bu durum İmparatorluğun bundan sonraki 750 yıllık ömrü boyunca değişmeden kalacaktı.
Sonuç
Birinci ve ikinci Pön Savaşları arasındaki yıllar Roma için olaylı ve başarılı geçmişti. Bu dönemde Yunan şehir devletleriyle geliştirilen ilişkiler, Hannibal’e karşı verilecek büyük savaşta kritik bir rol oynayacaktı. Bununla birlikte, batıda topyekûn savaş patlak verdiğinde her zamankinden daha önemli bir hale gelecek olan doğu ticaret yollarının güvenliği de sağlanmıştı. Ek olarak, Galyalılar’ın İtalya’dan tamamen atılması, Roma ile İtalyan kabileler arasında sağlamlığı Hannibal karşısında sınanacak olan güçlü bir birlik duygusu yarattı. Hannibal’ın planı Roma’yı savaş alanında yenilgiye uğratmak ve ardından Roma’nın İtalyan müttefiklerini şehri yağmalamaya ikna etmekti. Ne var ki Hannibal Romalılar’dan daha iyi olduğunu defalarca kez göstermesine rağmen, İtalyanlar Roma’ya sadakatlerini kanıtladılar. Roma’nın dehşet verici Galyalı işgali karşısında gösterdiği mukavemet ve İtalyan uygarlığını koruma yolundaki başarısı, İtalyan kabileler ile Roma arasında Hannibal’ın bile sarsamayacağı bir bağ kurmuştu.
Ek
Gelecek bölümde; İkinci Pön Savaşı’nın hemen öncesine giderek, Kartaca’nın İber Yarımadası’nı işgal etme girişimine ve Roma’nın buna verdiği tepkiye değineceğiz. Romalılar’ın Saguntum’un yardımına gitmeyi kabul ettiklerinde, Kartaca ile olan anlaşmalarının bozulacağını bilmediklerini iddia etmek imkansızdır. Ancak, Sicilya’daki Messana örneğinde olduğu gibi, İspanya’da bir dayanak noktası oluşturma fırsatını gördüler ve sonuçlarını düşünmeden harekete geçtiler.
Yazılarımızı beğenmeyi, paylaşmayı ve yorum yapmayı unutmayın.
Bloğumuzla ilgili güncel gelişmelerden haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve e-posta bültenimize abone olabilirsiniz.
Antikite, antik uygarlıklar hakkında yazı, makale ve derlemelerin bulunduğu bir blogdur. Sosyal medya hesaplarımızı takip etmeyi unutmayın:
©2023, Antikite Blog. Tüm Hakları Saklıdır.