Giriş
Roma ve Kartaca, Birinci Pön Savaşı’ndan sonra gelen yılları kendi sorunlarıyla uğraşarak ve resmi olarak birbirlerine çok az ilgi göstererek geçirmişlerdi. Ancak, iki büyük gücün odak noktalarının birbirlerine dönmesi çok uzun sürmeyecek, bu kez İspanya üzerinde bir yüzleşme gerçekleşecektir. Bu yüzleşme, Roma tarihinin tartışmasız en önemli dönemi olan İkinci Pön Savaşı’nın kıvılcımı olacaktır.
İkinci Pön Savaşı’nın arifesinde, Roma yükselişte olan bölgesel bir güçtü. Fakat 170 yıl önce Galya istilasının yarattığı yıkımdan ortaya çıkan siyasi varlık henüz değişime uğramamıştı. Fiziksel ve zihinsel dayanıklılığın yirmi yıllık bir denemesi olan Hannibal ile savaşın sonunda ise Roma, Akdeniz’i fethedecek, yenilmez bir güce dönüşecekti. Bu süreçte, Hannibal Roma’nın en etkileyici düşmanı olarak kendisini kanıtladı ve Kartaca istilasından güç bela kurtulan Romalılar, daha sonrasında dünyanın geri kalanını kasıp kavurdular.
Bununla birlikte, İkinci Pön Savaşı Romalıları daha derinden etkileyen bir deneyim olmuştu. Romalı seçkinler, daha savaş biter bitmez Roma erdemi ve asaleti kaybolduğu için ağıtlar yakmaya başlamıştı bile. Roma’nın Kartaca’yı yendikten sonra elde ettiği mutlak hakimiyet, aşırı sefahatin sebatlı adaleti gasp etmesine yol açtı. Seçkinler, çağdaşlarını hor gördüler ve Roma’nın gözden düştüğü fikri o andan itibaren basitçe kabul edildi. Onlara göre, bütün Romalılar’ın Cincinnatus’un bir klonu olduğu Roma’nın sözde altın çağı sona ermiş; bütün insanların yozlaşmış, zevk düşkünü ve atalarına layık olmayan değersiz kişiler olduğu yeni bir çağ başlamıştı. Ancak, o gelecek bugünkü anlatımızdan 25-30 yıl kadar ileride ve şimdilik Roma hâlâ erdemin paradigması.
İber Yarımadası’na Hoşgeldiniz
Romalılar, Galya istilası ve İlirya korsanlığı ile mücadele ederken, Kartacalılar sessizce İspanya’da bir imparatorluk kurmaya girişmişlerdi. Belki tüm Kartacalılar değil ancak, Hamilcar Barca kesinlikle bu işle meşguldü. Tüm çabalarına rağmen, yeterli desteği alamadığı için Sicilya’yı rencide edici şekilde terk etmek zorunda kalan Hamilcar, Kartaca’ya dönmüş ve Roma’dan intikamını almak için planlar yapmaya başlamıştı. Roma’ya doğrudan yapılacak bir saldırının intihara meyilli bir aptalın işi olacağının farkındaydı. Böylece, nefret ettiği Romalılar ile yeniden çatışmak için gerekli zenginlik ve gücü bulma umuduyla gözünü İspanya’ya çevirdi. Bu doğrultuda, İspanya’nın işgalinden elde edilecek faydaları Kartaca Senatosu’na ekonomik terimlerle ifade eden bir plan sundu. İspanya, Sicilya’yı terk etmek zorunda kalan tüccarların kayıplarını telafi edebilir ve bölgeden elde edilecek kaynaklar Roma’ya ödemek zorunda oldukları savaş tazminatını finanse etmek için kullanılabilirdi. Senato, ekonomik gerekçeleri göz önünde bulundurduğu kadar, hoşnutsuz generali Kartaca’dan uzağa gönderme arzusuyla da planı hemen onayladı. Ne de olsa, Hamilcar’ı yıllarca Sicilya’da tek başına bırakanlar Kartacalı senatörlerdi ve bir şekilde ondan kurtulmak için can atıyorlardı. Böylece, MÖ 237 yılında Hamilcar’ın İspanya seferi başladı. Bir donanması olmadan Kuzey Afrika üzerinden batıya yürüdü ve Cebelitarık Boğazı’nı geçerek İber Yarımadası’na ayak bastı.

O zamanlarda İber Yarımadası, savaş alanındaki yiğitlikleri ve siyasi gelişmişlikten yoksunluklarıyla ünlü kabilelerle doluydu. Bu kabileler; İberler, Keltler ve iki ırkın karışımı olan Keltiberler olarak üç ana grupta toplanabilir. Ancak, İspanya’nın ademi merkeziyetçi olduğunu söylemek yetersiz kalır. Kabileler sürekli olarak birbirleriyle çatışmakla kalmıyor; aynı zamanda kabileler içindeki yerleşim birimleri de komşularıyla yoğun rekabetler oluşturuyordu. Hamilcar fetih seferine giriştiğinde, kabileler arasında tam bir iş birliğinin olmaması ve komşularına karşı üstünlük kurmak isteyen yerel halkın Kartacalılara katılmaya istekli olması, görevini yadsınamaz şekilde kolaylaştırdı. Hamilcar, Güney İspanya’da karaya çıktıkları bölgede bir üs kurdu ve yarımada üzerinde Kartaca nüfuzunu istikrarlı bir şekilde arttırmaya başladı. Yine de Hamilcar’ın amacı Kartaca’nın ihtişamı için İber Yarımadası’nı fethetmek değildi. O, kendisi için özerk bir imparatorluk kurmaya niyetliydi. Elbette Kartaca’ya gönderdiği harekât raporları bu niyeti yansıtmıyordu. Ancak, Kartaca hükümetini değil, Barca ailesini İber Yarımadası’nın seçkin hükümdarları yapmak için açıkça adımlar attı. Bu adımlar arasında, kendisini ve oğlu Hannibal’ı İber Yarımadası’nın yerel koruyucu tanrısıyla ilişkilendiren madeni paralar bastırması ve askerlerden Kartaca İmparatorluğu yerine ailesine bağlılık yemini etmelerini istemesi gösterilebilir. Kısaca, Hamilcar İspanya’da oğullarına devretmeyi umduğu yarı ilahi bir hanedanlığın temellerini atıyordu. Kartaca Senatosu bu gelişmelerden haberdar olmakla birlikte, Hamilcar’ı kendi haline bırakmıştı. Kartacalı senatörler hırslı generalden kurtuldukları için mutluydular ve İspanya’dan nakit akışı devam ettiği müddetçe geri kalmış kabile üyelerinin kime taptığı onları ilgilendirmiyordu.
İber Yarımadası kaynakları inanılmaz derecede zengin bir bölgeydi ve o dönemlerde bile bölgede büyük miktarlarda yüksek kaliteli gümüş üretiliyordu. Hiç şüphe yok ki bu zengin gümüş madenleri hem Hamilcar hem de sonraki dönemlerde Romalılar için yarımadayı başlıca cazibe merkezi haline getirmişti. Kartaca ve Roma’nın İspanya’yı sömürmesi ile İspanya’nın 1700 yıl sonra Yeni Dünya’yı sömürmesi arasında ilginç bir tarihsel paralellik kurulabilir. İki durumda da yıllar süren savaşlar sonucunda kaynaklarını tüketmiş imparatorluklar ekonomilerini toparlama umuduyla zengin değerli maden yataklarına sahip bölgeleri sömürmüş ve bunun sonucunda dünya piyasalarını büyük miktarda yeni servetle doldurmuştur. Bu durumda, İspanya için Eski Dünya’nın Yeni Dünyası yakıştırması kolaylıkla yapılabilir.
Hamilcar ‘ın Ölümü
Hamilcar kısa sürede doğuya ve kuzeye doğru yaptığı akınlarla Güneybatı İspanya’nın büyük bölümünü ele geçirdi. Genellikle, direnen ordulara acımasızlık ve hoşgörünün bir kombinasyonuyla cevap veriyordu. Hamilcar’ın yönetimini kabul etmek istemeyen liderler idam ediliyor, onların askerleri ise bağışlanarak evlerine gönderiliyordu. Hamilcar İspanya’nın yerli popülasyonunu yok etmeyi değil onları yönetmeyi istiyordu. Uzun vadede, sonunda bir kez daha Roma’ya saldırma fırsatı bulduğunda, ordusunda İspanyollara da yer verecekti. Bir gün liderlik etmeyi umduğu insanların nefretini kazanmaya gerek yoktu. Bununla birlikte, rakip güç odaklarına müsamaha gösterilemezdi ve dolayısıyla kabile şefleri idam edildi.
MÖ 231 yılına gelindiğinde, Roma Hamilcar’ın faaliyetlerinden haberdar olmuş ve neler olduğunu yakından görmek için elçilerini yarımadaya göndermişti. Hamilcar’ın İspanya’da nüfuzunu genişlettiği sıralarda, önce İliryalı korsanlarla daha sonra Galyalı istilasıyla meşgul olan Roma, İspanya’da yeni bir cephe açmak istemiyordu. Hamilcar’ın Romalı elçilere verdiği ustaca hazırlanmış makul cevap Roma’nın Kartaca genişlemesi hakkındaki bütün endişelerini ortadan kaldırmaya yetti.
Ben sadece size olan borcumuzu mümkün olan en kısa sürede ödemeye çalışıyorum.
Böylece Romalıları başından savmayı başaran Hamilcar onları yok etmek için ihtiyaç duyduğu gücü toplamaya geri döndü. Ancak, büyük Kartacalı general Roma’yı ateşe verme şansını elde edemeyecekti.
MÖ 228 yılının kışında, Oretani kabilesi tarafından pusuya düşürülen Hamilcar geri çekilmek zorunda kaldı ve azgın Júcar Nehri’ni geçerken boğularak hayatını kaybetti (İskenderiyeli Appian‘ın anlatısına göre). Yerine geçen damadı Hasdrubal (Hasdrubal the Fair), hemen 50000 kişilik bir ordu toplayarak Hamilcar’ın ölümünden sorumlu tuttuğu kabileyi yok etti. Bu güç gösterisinin ardından, Hasdrubal acımasız bir fatihten çok iyi niyetli bir vali rolüne büründü. Hamilcar’ın kazandığı toprakları genişletmekle ilgilenmiyordu. Bunun yerine, eldeki topraklarda Kartaca hakimiyetini benimsetmeye ve Barca Hanedanı’nı İspanyollar’ın aklına yerleştirmeye çalıştı. Bu dönemde kabile reisleri Barca Hanedanı’nın otoritesini benimsemeye zorlandı ve buna karşı çıkanlar bir yana bunu düşünenler bile öldürüldü. Hasdrubal saltanatı döneminde İber Yarımadası’nın güney kıyısında, hüküm sürdüğü ve neredeyse zapt edilemez bir kale olan Kartaca (Romalılar İspanya’yı fethettiğinde Carthago Nova-Yeni Kartaca adını alacaktır, günümüzde Cartagena) adında bir yerleşim kurdu ve burayı Barca Hanedanı’nın başkenti haline getirdi. Belli ki Kartacalılar İber Yarımadası’nda kalıcı olacaklardı.

Ebro Anlaşması
MÖ 226, Romalılar’ın İspanya’daki Kartaca varlığı konusunda yeniden endişelenmeye başladıkları yıl oldu. İber Yarımadası’nda Roma müttefikleri vardı ve Kartaca genişlemesi Roma’nın çıkarlarıyla çatışıyordu. Görüşmeler sonunda, Kartacalılar’ın Ebro Nehri’nin kuzeyine, Romalılar’ın ise nehrin güneyine geçmemeleri konusunda bir anlaşma yapıldı. Fakat bu sınır, Roma ile dostane ilişkiler içinde olan Saguntum şehrini Kartaca bölgesinin yaklaşık 150 kilometre içinde bırakmıştı. Ancak Kartaca ile barışı korumanın yararını öncelikli bulan Romalılar, Saguntum konusunda ısrarcı olmadılar.
Beş yıl sonra, Hasdrubal’ın sert yönetimi etkisini gösterdi ve bir kabile reisinin öldürülmesinin intikamını almak isteyen bir grup kabile üyesi tarafından suikaste uğradı. Hasdrubal’ın ölümü üzerine, ordu Hamilcar’ın en büyük oğlu Hannibal’ın tahta geçmesi için çağrıda bulundu. Henüz 25 yaşında mutlak gücü eline geçiren Hannibal, hiç vakit kaybetmeden yıllar önce ettiği yemini yerine getirmek ve kendisini Roma’nın ebedi düşmanı yapmak için çalışmalara başladı. Hannibal askerler arasında oldukça popülerdi. Babasının yarattığı yarı ilahi imparatorluk kültünün etkisi bir yana; askerler ordu kamplarında gözlerinin önünde büyüyen bu genç adamı kendilerinden biri olarak görüyorlardı. Bu durum, Hannibal için askerlerinin tam sadakatini sağlamak açısından mükemmel bir kombinasyondu. Askerleri Hannibal’a sadece bir lider olarak saygı duymakla kalmadılar, aynı zamanda ona bir tanrı olarak taptılar. Bu sadakat İkinci Pön Savaşı boyunca defalarca kez sınandı. 17 yıl süren savaş boyunca kendilerine yabancı zorlu coğrafyalarda giderek daha umutsuz bir hâl alan yıpratma savaşında dövüşen askerler Hannibal’a karşı ne bir isyan ne de bir suikast girişiminde bulundular. Büyük İskender bile böyle bir sadakatten söz edemez.
Hannibal Dizginleri Eline Alıyor
Hannibal, babasının bıraktığı yerden devam etti ve Kartaca için yeni topraklar üzerinde hak iddia etmeye başladı. Bu doğrultuda, gelecek şeylerin habercisi olarak, İber Yarımadası’nın kuzeybatı kesimleri şaşırtıcı bir verimlilikle güvenceye alındı. Hannibal kayınbiraderi gibi pasif bir vali değildi. Aksine, o birinci dereceden bir fatihti. Genç Kartacalı liderin agresif fetih hareketi, Saguntum şehrinin kendisini tehdit altında hissetmesine neden oldu. Hasdrubal Saguntum’a dokunmamıştı ancak, Hannibal ondan çok farklıydı. Saguntumlular tekrar tekrar Roma’ya yardım ricasında bulundular fakat Roma’nın ilgisi doğuya, İlirya’ya dönüktü ve bu ricaları karşılıksız bıraktı. Sonunda, Saguntum ortalığı ayağa kaldırdı ve Roma Senatosu, yeni Kartaca liderini bizzat görmek ve durumu değerlendirmek üzere İspanya’ya bir heyet gönderdi. Romalı elçiler gördüklerinden hiç hoşlanmadılar ve Kartaca ile savaşın yakın olduğuna ikna olarak Roma’ya döndüler. Buna rağmen, Romalılar herhangi bir savaşın İber Yarımadası ile sınırlı kalacağını düşünüyorlardı. Bu düşünce, Romalılar’ın savaş hazırlıkları konusunda bir rehavet göstermesine neden oldu. Birkaç lejyon anlaşmayla belirlenen Ebro sınırına gönderilecek, bazı küçük çatışmalar meydana gelecekti. Hannibal nehri geçip, anlaşmayı bozacak kadar aptal olamazdı. O sadece Roma’nın hoşgörüsünü test ediyordu.

Romalılar ne düşünürse düşünsün, Hannibal’ın planları farklıydı. Saguntum’u kuşattı ve Romalıları şoka uğrattı. Roma Senatosu içindeki karşıt fikirler, tam ölçekli bir savaşı garantileyen karışık bir tepkiyi ortaya çıkarttı. Roma, Saguntum ile olan iyi ilişkilerini sürdürmek istiyor ve İber Yarımadasın’da bulunan stratejik bir bölgeye erişimini kaybetmek istemiyordu. Ancak Saguntum anlaşmayla belirlenen Kartaca bölgesinde kalıyordu ve Roma’nın çıkarları için anlaşmayı bozması gerekecekti. Sonunda, Romalılar anlaşmayı, dolayısıyla barışı tehlikeye atarak kuşatmanın sona erdirilmesini talep etmek için Hannibal’a elçilerini yolladılar. Doğal olarak, Kartacalılar kendi sınırları içinde hareket ettiklerini ve Roma’nın buna karışmaya hakkı olmadığını söylediler. Kartaca Senatosu’nda Hannibal’ın yarattığı kargaşayı onaylamayan hizipler olsa da senato Ebro Anlaşması’nı gerekçe göstererek, Roma’nın Saguntum üzerinde hak sahibi olmadığını kabul etti ve Hannibal’ı destekledi.
Sonuç
Diplomasinin başarısız olmasıyla Batı Akdeniz yeniden savaşın eşiğine gelmiş, geriye sadece resmi ilanları kalmıştı. Saguntum sekiz aylık bir kuşatmadan sonra düştü ve Hannibal tarafından yağmalandı. Romalılar artık aşikâr olan Kartaca tehdidiyle başa çıkmak için üç ayrı ordu grubu oluşturdu. Ana kuvvet, Kartaca’ya mümkün olduğunca zarar vermek için Kuzey Afrika’ya gönderilecekti. Bir diğeri, Hannibal ile ilgilenmek ve genç lidere bir ders vermek için İspanya’ya sevk edilecekti. Üçüncüsü ise fırsatçı Galyalılar’ın girişebileceği olası bir istilaya karşı önlem olarak Po Vadisi’ne konuşlandırıldı. Bu üç ordu arasında, Po Vadisi’ndekinin muhtemelen hiçbir aksiyon görmeyeceği düşünülüyordu. Romalılara göre, tıpkı Birinci Pön Savaşı’nın ağırlıklı olarak Sicilya’da dövüşüldüğü gibi, bu savaş İspanya’da dövüşülecekti. Ancak Hannibal eşsiz bir düşmandı ve kimsenin aklına gelmeyecek eşsiz planları vardı. Po Vadisi’ndeki ordu kısa bir süre sonra kendisini Galyalılar ile değil, Kartacalı bir işgal kuvvetiyle karşı karşıya bulacaktı.
EK
Gelecek bölümde; İkinci Pön Savaşı’nın başlangıcına giderek Hannibal’ın dillere destan Alp Dağları yolculuğuna tanık olacağız.
Yazılarımızı beğenmeyi, paylaşmayı ve yorum yapmayı unutmayın.
Bloğumuzla ilgili güncel gelişmelerden haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve e-posta bültenimize abone olabilirsiniz.
Antikite, antik uygarlıklar hakkında yazı, makale ve derlemelerin bulunduğu bir blogdur. Sosyal medya hesaplarımızı takip etmeyi unutmayın:
©2023, Antikite Blog. Tüm Hakları Saklıdır.