027- İkinci Pön Savaşı: Cannae Muharebesi

Giriş

Trasimene Gölü’nde yaşanan felaketin ardından, Romalılar gelecekte kendilerini neyin beklediği hakkında anlaşılır bir korkuya kapılmışlardı. Hannibal’a karşı yolladıkları her ordu tam bir yıkımla karşılaştı ve bir zamanlar sarsılmaz olan yenilmezlik duyguları artık tamamen yerle bir oldu. Kartaca ordusunun Roma’ya yürüyüp görkemli şehri yok etmesi artık yalnızca birkaç gün uzakta gibi görünüyordu. Savaşın kolayca kazanılacağına ve genç Kartacalı’ya iyi bir ders verileceğine dair var olan iyimserliğin yerini panik ve dehşet almıştı. Yine de asıl felaket olan Cannae Muharebesi henüz gerçekleşmemişti.

Derin bir bunalım içinde, Romalılar önlerindeki karanlık günleri atlatmak için son bir kez eski psikolojik savunma mekanizmaları olan diktatörlüğe başvurdular. Hannibal tehdidi karşısında kaderleri, Birinci Pön Savaşı’ndan beri kullanılmayan ve Samnit Savaşları’nın kötü günlerinden beri genel olarak kullanımından kaçınılan tek adam yönetimine teslim edildi. Diktatörlük makamına seçkin Fabia ailesinin saygı duyulan lideri Quintus Fabius Maximus Verrucosus atandı. Gelecek yıllarda bir veya iki kez daha diktatör ataması yapılacak olsa da Fabius Maximus’un yönetimi diktatörlük makamının fiilen sonuna işaret edecekti. Ancak bu onun hatası değildi. Aksine, makam, Roma halkı tarafından etkisiz hale getirildi ve kullanımı gözden düştü. Yine de ironik bir şekilde halkın iradesini göz ardı ederek bir diktatör gibi davranarak diktatörlük makamının çöküşünü başlatan kişi Fabius idi.   

Fabian Stratejisi

Fabius Maximus göreve geldiğinde bir planı vardı. Bu, savaşı kazanmaya yönelik popüler bir plan değildi. Hatta Roma’yı zafere taşıyacak ya da Fabius’a şan ve şöhret getirecek bir plan da değildi. Ancak, bu plan Roma’nın hayatta kalmasını sağlayacak bir plandı. Fabius ne yaptığını tam olarak biliyordu ve neredeyse oybirliği ile gelen muhalefet karşısında planını kendinden emin bir şekilde uyguladı. Ve belki de onun bu şaşmaz kararlığı MÖ 217 gibi erken bir tarihte Roma İmparatorluğu’nun yok olmasını engelledi. Fabius tarafından uygulanan muharebeden kaçınmanın incelikli sanatı, sonra gelenler tarafından Fabian Stratejisi olarak adlandırıldı ve ona askeri tarih kayıtlarında önemli bir yer kazandırdı. 

Fabius, önceki yıllarda konsüllerin Hannibal’ın seçtiği yer ve zamanda meydan savaşlarına gitmelerini dehşetle izlemişti. Bu muharebelerde Kartacalı general, Romalılar’ın agresif doğasını kendi avantajına kullanma konusundaki eşsiz yeteneğini başarıyla sergiledi. Fabius aynı hatayı yapmamaya kararlıydı. Eğer Hannibal ile savaşmak zorunda kalacaksa Kartacalı’nın şartları dikte etmesine izin vermeyecekti. Ancak, Hannibal’ın kendisi de dikkatlice planlamadığı bir savaşa çekilemeyecek kadar kurnaz ve tecrübeli bir generaldi. Böylelikle, Fabius’un planı iki ordunun titizlikle birbirinden kaçınması sonucunu doğurdu. Ne yazık ki çatışmadan kaçınmak Roma karakterine aykırı bir eylemdi. Fabius’un planının esası ne olursa olsun, ona karşı gösterilen muhalefet kısa sürede şiddetlendi. Birçokları, potansiyel bir korkaklık olarak gördükleri durumdan kurtulmak için Fabius’un yanında magister equitum olarak görev alan Marcus Minucius Rufus’tan medet ummaya başladı.  

Quintus Fabius Maximus Verrucosus Cunctator - J. B. Hagenauer, 1777
Quintus Fabius Maximus Verrucosus Cunctator – J. B. Hagenauer, 1777

Hannibal kırsal kesimi harap ediyordu ve Fabius Roma’da ellerinin üstüne oturmuş her şeyin devam etmesine izin veriyordu. Görünüşe göre, Fabius’un uyguladığı stratejiye saygı duyan tek kişi Hannibal’ın kendisiydi. Fabius ona karşı gönderildiğinde, Kartacalı general daha önce birçok kez kolaylıkla yaptığı gibi lejyonları yenilgiye uğratacağını ummuştu fakat Fabius onun tuzaklarına düşmedi. Bu durumda Hannibal’ın kırsal bölgeleri yağmalamaktan başka yapabileceği pek bir şey kalmamıştı. O da aynen öyle yaptı ve karşısına çıkmaktan çekinen Romalıları böylece cezalandırdı. Ancak, aynı zamanda Romalılar’a gerçekten öldürücü bir darbe indirme fırsatından da mahrum kaldı. Elbette çok fazla hasara sebep olmuştu ancak Fabius’u tuzağa düşürmek için ne kadar çabalarsa çabalasın lejyonlar ulaşılması zor ve bir arada kalıyorlardı.   

Ortalama bir Romalı, Fabius’un ne yaptığını tam olarak idrak edemese de bir orduyu sahada tutmanın psikolojik faydası çok büyüktü. Bir Roma ordusunun daha yok edildiğine dair haber gelmeden günler ve aylar geçti. Romalılar Fabius’u takdir etseler de etmeseler de o, Roma’nın özgüvenini yeniden kazanmasını sağlıyordu. Fabius’un uyguladığı stratejiye karşı oluşan muhalefet, sadece politikada da savaşta olduğu kadar kurnaz olan Hannibal’ın, Fabius’a ait olan toprakların yağmadan muaf tutulmasını emretmesiyle ve bunun hemen akabinde Fabius ve Hannibal arasında gizli bir anlaşma yapıldığına dair dedikoduların yayılmasıyla büyüdü. Ancak ortada gizli bir anlaşma yoktu. Uyguladığı stratejiye ithafen artık “Oyalayan” (Cunctator – Delayer) lakabını kazanmış olan Fabius, sadece doğru koşullar ortaya çıkana dek zaman kazanmaya çalışıyordu. Sonunda, Hannibal kuvvetlerini Campania bölgesine soktuğunda, Fabius kendisi için doğru zamanın geldiğine inandı. Kartaca ordusunu Fabian lejyonları tarafından kesin bir yenilgiye uğratılmaktan kurtaran şey yalnızca Hannibal’ın dehası ve biraz şanstı.

Ager Falernus Muharebesi

Coğrafyaya fazla girmeden bahsetmek gerekirse, büyük Campania Vadisi’nde Hannibal’ın ordusu kadar büyük bir ordunun geçmesine izin verecek kadar geniş sekiz geçit vardı. Bunlardan beşi ya Romalılar tarafından sıkı bir şekilde korunuyordu ya da aşılmaz Volturnus Nehri’nin arkasında bulunmaktaydı. Bu durumda, Hannibal’ın Campania Vadisi’nden çıkmak için kullanabileceği üç muhtemel çıkış kalıyordu. Hannibal’ın Campania’ya gitme amacı, Roma’yı müttefiklerinden koparmaktı. Büyük Capua şehri, Roma’nın ardından İtalya’nın en güçlü ikinci şehri haline gelmişti ve Hannibal Capua’yı kendi tarafına çekebileceğine inanıyordu. Gerçekten de Hannibal beklediği gibi Capua’yı kendi tarafına çekmeyi başarmıştı. Ancak, Capua ayaklanması sonunda gerçekleştiğinde Kartacalılar’ın savaş çabasına Hannibal’ın beklediği kadar büyük bir katkı yapmadı.  

Ager Falernus Muharebesi
Ager Falernus Muharebesi

Campania’ya giren Kartaca ordusu, kırsal kesimde terör estirmekten ibaret olan standart taktiklerini uygulayarak bölgenin içlerinde ilerlemeye başladı. Bu sırada, onlar farkına bile varmadan Fabius lejyonlarını üç kaçış yoluna konuşlandırmış ve Kartacalıları vadide kıstırmıştı. Hannibal çok geçmeden alt edildiğini anladı ve tuzaktan bir çıkış yolu bulmak için beyninin çarklarını çevirmeye başladı. Bir gece, şafak vaktinden birkaç saat önce, Romalı bir nöbetçi kalabalık bir meşale alayının hareket halinde olduğunu gördü ve hemen alarma geçti. Hannibal karanlığın korumasından yararlanarak kaçmaya çalışıyor olmalıydı. Romalı birlikler aceleyle ve Hannibal’ın kaçmasını engellemeye kararlı bir şekilde dışarı fırladılar. Ancak bunu yaparken nöbet tuttukları geçidi tamamen korumasız bıraktılar. Yaptıkları hatanın büyüklüğünü ancak kaçmaya çalışan Kartaca ordusu zannettikleri meşale alayına yaklaştıklarında fark edebildiler. Kaçmasına engel oldukları şey ise boynuzlarına meşaleler bağlanmış bir grup öküzden başkası değildi. Fabian, hazırlıksız yakalandığı bir muharebeye girişmekten kaçındı ve Hannibal’ın kaçmasına izin verdi. Hannibal ordusunu korumasız kalan geçitten geçirdi ve Kartacalılar tuzaktan kurtulmayı başardı.  

Geronium Muharebesi

Bu büyük başarısızlığın ardından, Fabius hesap vermesi için Roma’ya geri çağrıldı. Tribünler, diktatöre akla gelebilecek her türlü hakareti yağdırdı ve halkı benzeri görülmemiş bir tedbiri desteklemeye ikna etti: Minucius’un eş-diktatör olarak görev alması. Bu hukuk dışı çözüm diktatörlüğün etkili bir makam olmaktan çıkması anlamını taşımaktadır. Diktatörlüğün ardındaki temel fikir, temyiz hakkı olmaksızın tek bir adamın tüm politikalar üzerinde son sözü söylemesi gerektiğidir. Bir eş diktatörün atanması, doğal olarak makamın öncül koşulunu ortadan kaldırmış oldu. Eğer bir diktatör halk tarafından bu kadar kolay bir şekilde azarlanıp yerinden edilebiliyorsa bir diktatöre sahip olmanın nasıl bir yararı olabilirdi. İki diktatörün yapacağı işin üstesinden halihazırda var olan ikili konsüllük sistemi pekâlâ gelebilirdi.  Böylelikle, diktatörün yanılmazlığının yarı ilahi büyüsü tamamen bozuldu. Ta ki iki yüz yıl sonra Sulla ile birlikte diktatör kavramı yeni bir anlam kazanarak yeniden ortaya çıkana dek.  

Minucius, Geronium Muharebesi'nin Ardında Fabius'tan Af Diliyor
Minucius, Geronium Muharebesi’nin Ardında Fabius’tan Af Diliyor

Eş diktatör olduktan sonra, Minucius ordunun yarısının komutasını eline aldı ve tipik bir Romalı saldırganlığıyla Hannibal’ın üstüne yürüdü. Minucius Hannibal’ın ordusuyla karşılaştığında kaderi seleflerinden farklı olmadı. Minucius’un lejyonları neredeyse yok edilecekti ki muharebeyi yakındaki bir tepeden takip eden Fabius, bir Roma ordusunun daha yok edilmemesi için sağduyu ile komutasındaki birlikleri Minucius’un yardımına gönderdi. Fabius’un birliklerinin muharebeye dahil olması gidişatı Romalılar’ın lehine çevirdi ve Hannibal geri çekilmek zorunda kaldı. Yaşadığı ölüme yakın deneyimin ardından mahcup olan Minucius, alçakgönüllülükle eş diktatörlük pozisyonundan feragat etti ve tekrardan Fabius’un emrine girdi. MÖ 217 yılının geri kalanı büyük bir çatışmaya sahne olmadan geçti. Kendisine yapılan tüm eleştiri ve suçlamalara rağmen, Fabius bütün bir yılı Roma’ya büyük bir hezimet yaşatmadan atlatmayı başarmıştı.

Savaş Bulutları Cannae Üzerinde Toplanıyor

Fabius’un başarıyla uyguladığı ve büyük bir yenilgi almadığı stratejisine rağmen, durumdan memnun olmayanlar da vardı. Romalılar savaştan kaçınacak “korkak” bir diktatör değil, savaşı Hannibal’a taşıyacak ve bu kâbusu sona erdirecek bir lider arıyorlardı. MÖ 216 yılına gelindiğinde istediklerini alacaklardı. Bununla birlikte, zahmetlerinin karşılığı olarak, Fabius’un öngördüğü her şeyi de elde ettiler; neredeyse Roma İmparatorluğu’nun sonunu getirecek ağır bir hezimet. Fabius’un diktatörlüğü sırasında, zengin patricinin uyguladığı politikalara muhalefet edenlerin başında Gaius Terentius Varro adında pleb kökenli bir senatör geliyordu. Varro yaptığı konuşmalarda konsül olarak seçilirse Roma’nın şimdiye dek gördüğü en büyük orduyu kuracağına ve Hannibal’ı tamamen yok edeceğine dair sözler veriyordu. Halkın bu sözlere karşılığı, Varro’nun konsüllük adaylığını ezici bir çoğunlukla desteklemek oldu.

Varro ile birlikte görev yapmak üzere saygın bir patrici olan Lucius Aemilius Paullus da eş konsül olarak seçildi. İkisi birlikte Romalı ve müttefik askerlerden oluşan 16 lejyon topladılar ve Hannibal’ı bulup yok etmek üzere Roma’nın güneydoğusuna doğru harekete geçtiler. Kartaca ordusu küçük ama stratejik bir kasaba olan Cannae ’de konuşlanmıştı. Romalılar 80000 kişilik bir kuvvetle doğrudan onların üzerine yürüdü. Hannibal’ın ise yaklaşık 40000 kadar piyadesi ve 10000 süvarisi bulunuyordu. Romalılara karşı kazandığı ezici muharebelere rağmen, kendisine karşı gönderilen bu devasa kuvvetin varlığı onu tedirgin etmiş olmalı.  

Romalılar Cannae yakınlarına geldiklerinde, iki konsül arasında bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Paullus, Hannibal’ın Numidyalı süvarilerinin yıkıcı gücünden çekindiği için düz, açık ovada savaşma fikrine sıcak bakmıyordu. Lejyonları yakınlardaki tepelere konuşlandırmak, böylece süvarilerin etkisini ortadan kaldırmak istedi. Ancak Varro, Romalılar’ın asker sayısı olarak neredeyse ikiye bir üstünlüğü olduğunu gördü ve hemen orada bir piyade savaşı yaparak Kartacalıları alt etmek istedi. Roma savaş geleneğine göre, aynı savaş alanında iki konsül birlikte bulunduğunda komutayı aralarında eşit şekilde bölmenin iki yolu vardı. Bunlardan ilki, orduyu ikiye bölmek ve her konsüle ordunun kendi yarısı üzerinde tam takdir yetkisi vermekti. Cannae’de de uygulanan ikinci yöntem ise konsüllerin iki günde bir sırayla ordunun tümü üzerinde tam takdir yetkisine sahip olmasıydı. Roma kamplarının ovaya inşa edilmesi ve Cannae Muharebesi’nin başlatılması Varro’nun komuta günlerinde gerçekleşti. Paullus’un bu konu hakkında yapabileceği hiçbir şey yoktu.  

Cannae Muharebesi

Savaş günü sabahında, orduya komuta etme sırası Varro’ya gelmişti. Kartacalılar savaş düzeni alırken, Varro lejyonlara sığ bir nehirden geçerek onları karşılamaları emrini verdi. Hannibal, üstün süvarilerinin çevikliğinden yararlanarak kontrol edebileceği bir savaşın gerçekleşmesini umuyordu. Varro başlangıçta ordusunu savaş için düzene sokarken geleneksel üç hatlı manipular sistem dizilişini tercih etmişti. Ancak Kartacalılar’ın formasyonunu gördükten sonra, manipulus’ları birbirine yaklaştırarak dama tahtası dizilimini terk etmek gibi kritik bir karar verdi.  Planı, Romalılar’dan daha zayıf olan Kartaca piyadelerini hızlıca geçmek, Kartaca ordusunu ikiye bölmek ve Roma ordusunun sayı üstünlüğünden faydalanarak Kartaca ordusunu yok etmekti. Ancak bu plan, Romalıları Hannibal’ın Numidyalı süvarileri tarafından kolayca uygulanabilecek bir kuşatma manevrasına karşı korumasız bıraktı. Regulus’un Birinci Pön Savaşı sırasında Kartaca yakınlarında Xanthippus ile yaptığı muharebe sırasında düştüğü aynı hata. Bununla birlikte, Varro’nun hatası, Hannibal’ın Romalıları böyle bir tuzağa çekmek için kasıtlı olarak ordusunu sıraya dizdiği gerçeğiyle ikiye katlandı. 

Cannae Muharebesi
Cannae Muharebesi

Kartaca ordusu, ön kısım kanatlara göre Romalılara daha yakın olmak üzere yarım daire şeklinde konuşlanmıştı. Merkezde daha zayıf olan İspanyol ve Galyalı piyadeler bulunuyordu. Bu durum, Varro’yu cesaretlendiren ve klasik düzenden vazgeçmesine neden olan etkendi. Kartaca ordusunun kanatlarında, tahmin edebileceğiniz gibi, Numidyalı süvariler bulunuyordu. Merkez ile süvariler arasında ise Libyalı piyadeler vardı. İki komutanın birbirini gözleyip hafif piyade birliklerinin muharebeyi başlatmasının ardından, Varro lejyonlarına saldırı emrini verdi. Başlangıçta işler Romalılar için harika gidiyormuş gibi görünüyordu. İspanyol ve Galyalı piyadeler Roma lejyonları ile boy ölçüşemezdi ve güçlendirilmiş Roma hatları tarafından kolaylıkla püskürtüldüler. Ancak, savaşın hararetine kapılan Romalılar, çatışıp geri püskürttüklerinin sadece merkezdeki Kartaca birlikleri olduğunun farkına varmadılar.  Libyalılar yerlerini korumuşlardı ve çok geçmeden Kartaca hattının eğrisi tersine döndü ve Libyalı birlikler kendi hatlarının ilerisinde Romalılar’ın ise gerisinde kaldı. Romalılar ileri hücum etmeye devam ederken, Libyalılar henüz tek bir kaslarını bile oynatmadan onları kuşatmışlardı.   

Romalılar artık ilerleyemiyorlardı ve aniden kendilerini üç cephede birden savaşırken buldular. Kafa karışıklığı içinde kendilerini kan banyosuna dönen durumdan kurtarmak için hareketlendikleri sırada, Hannibal açık olan cepheyi de kapatarak Romalıları tamamen kapana kıstırdı. Numidyalı süvariler Romalı emsallerini kolaylıkla alt etti ve Roma piyadelerine arkadan saldırmak üzere harekete geçti. Her yandan kuşatılan Roma lejyonları, Varro’nun safları oldukça sıklaştırmasının da etkisiyle kendilerini savunmak için kollarını kaldıracak alanı bile bulamıyorlardı. Çeşitli kaynaklara göre, Roma ordusunun bu katliamdaki kayıplarının 50000 ila 70000 arasında olduğu iddia edilmektedir. Bu sayılara yüksek rütbeli subaylardan 29 askeri tribün ve eski magister equitum Marcus Minucius Rufus gibi 80 senatör dahildir. Baştan beri burada savaşmayı istemeyen Paullus ise kargaşada atından düşmüş ve kaçması için kendisine getirilen başka bir atı kullanmayı reddederek, böylesine korkunç bir yenilgiden sağ çıkmanın utancıyla yüzleşmektense savaş alanında ölmeyi tercih etmişti. Paullus’un aksine, bu felaketin tek sorumlusu olan Varro’nun onuruyla ilgili endişeleri yoktu ve eline geçen ilk fırsatta savaş alanından kaçtı.  

Lucius Aemilius Paullus, Cannae Muharebesi'nde Savaş Alanını Terk Etmeyi Reddediyor
Lucius Aemilius Paullus, Cannae Muharebesi’nde Savaş Alanını Terk Etmeyi Reddediyor

Cannae Muharebesi’nin Sonrası

MÖ 216 yılında gerçekleşen ve Romalılar’ın en utanç verici yenilgileri olarak gördükleri Cannae Muharebesi, tarihin en ünlü savaşlarından birisi olarak insanlığın kolektif hafızasında yerini almıştır. Tarihin her döneminde, Hannibal’ın Romalıları neredeyse tamamen yok etmek için mükemmele yakın bir şekilde uyguladığı taktikleri taklit etmeye çalışan generallere rastlanabilir. Eisenhower, Hannibal’ın taktiklerini bir sanat eseri olarak nitelendirirken; General Norman Schwarzkopf, Birinci Körfez Savaşı sırasında Hannibal’ın Cannae ’de uyguladığı stratejilerden bazılarını örnek almıştır.   

Bununla birlikte, Hannibal’ın savaş alanındaki dehası evrensel olarak övülse de Kartacalı generalin elde ettiği zaferle yaptığı şey, ona yönelik olarak yapılan en ağır eleştirilerin kaynağını oluşturmakta. Çünkü etkileyici zaferiyle yaptığı şey kesinlikle hiçbir şeydi. Hannibal’ın başkentin yakınına gitmeden Roma’nın müttefiklerini ona karşı çevirme politikasını uygulamayı sürdürmek yerine, derhal Roma’ya yürümesi ve şehri ele geçirmesi gerektiğini söylemek bizim için kolaydır. Zayıflamış halinde bile Roma, Hannibal ve onun 35000 kişilik ordusu için fazlasıyla çetin bir rakip olabilirdi. Yine de bizim için Hannibal Roma’ya saldırsaydı neler olabileceğini bilmenin bir yolu yok. Tek bildiğimiz, onun Roma’yı ele geçirmeyi denemediği. Bunun üstesinden gelemeyeceğini mi düşündüğü, yoksa Roma’ya yapılacak doğrudan bir saldırının büyük planının gereksiz bir parçası olduğuna mı inandığı ise sonsuz spekülasyonlara konu olabilecek bir mesele. Tarihin ışığı altında baktığımızda, Cannae Muharebesi’nin Hannibal’ın kariyerinin zirvesi olduğunu açıkça görebiliyoruz. Ancak Roma’ya saldırsaydı bu zirve daha yukarıya çıkar mıydı, asla emin olamayız.  

Hannibal Cannae Muharebesi'nin Ardından Öldürülen Roma Senatörlerinin Yüzüklerini Sayıyor- Sébastien Slodtz, 1704
Hannibal, Cannae Muharebesi’nin Ardından Öldürülen Roma Senatörlerinin Yüzüklerini Sayıyor- Sébastien Slodtz, 1704

Sonuç

Böylece Cannae Muharebesi, İkinci Pön Savaşı’nın ilk safhasını noktaladı. Hannibal bir daha asla bu kadar başarılı olamayacak; sonraki on yılda savaşın kaderi Kartaca’nın aleyhine, Romalılar’ın ve onların genç generali Scipio Africanus’un lehine dönecekti.    

Ek

Gelecek bölümde; Cannae Muharebesi’nin sonrasında, İkinci Pön Savaşı’nın İtalya dışındaki diğer arenaları olan Sicilya ve İspanya’da yaşananlara değineceğiz.

Yazılarımızı beğenmeyi, paylaşmayı ve yorum yapmayı unutmayın.

Bloğumuzla ilgili güncel gelişmelerden haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve e-posta bültenimize abone olabilirsiniz.


Blog Hakkında

Antikite, antik uygarlıklar hakkında yazı, makale ve derlemelerin bulunduğu bir blogdur. Sosyal medya hesaplarımızı takip etmeyi unutmayın:

©2023, Antikite Blog. Tüm Hakları Saklıdır.

Yazılarımızı kaçırmayın!

İstenmeyen posta göndermiyoruz!

%d