Giriş
Geçtiğimiz bölümde, Zama Muharebesi’nde Kartaca’ya karşı kazanılan zaferle birlikte Roma’yı Batı Akdeniz’in tartışmasız hakimi olarak bırakmıştık. Yaklaşık yirmi yıl aralıksız süren büyük çaplı bir savaştan sonra, Romalılar’ın biraz ara vermek isteyeceğini düşünebilirsiniz. Ne de olsa Kartaca’ya diz çöktürülmesi Roma hegemonyasına meydan okuyabilecek gerçek bir güç bırakmamıştı. Romalılar için yerleşilecek geniş topraklar, yeniden inşa edilecek şehirler, büyütülecek aileler ve değerlendirelecek yeni ticaret fırsatları vardı. Niçin henüz elde ettikleri tartışmasız hakimiyetin keyfini sürmüyor; huzur içinde zeytin yetiştirip, şarap yudumlamak için taşradaki mülklerine çekilmiyorlardı? Pek tabi bir süreliğine savaş alanlarını Romalı kanıyla sulanmadan bırakabilirlerdi, değil mi? En azından bir süre için, belki bir nesil. Muhtemelen hayır.
İkinci Makedon Savaşı ‘na Giden Süreç
Romalılar batı kanatlarını güvenceye aldıktan hemen sonra, kendilerini Yunan iç siyasetinin acımasız dünyasına dahil etmekte hiç vakit kaybetmediler. Bizim açımızdan bakıldığında, doğuya yapılan müdahalenin ardındaki gerekçe belirsiz ve ilk bakışta pek mantıklı gözükmüyor. Romalılar’ın Yunanistan ile uzun süredir devam eden bağları veya bölgede gerçek yatırımları yoktu. Daha önce de belittiğimiz gibi; Adriyatik, Akdeniz havzasını iki ayrı dünyaya bölüyordu ve Romalılar nihayet kendi taraflarının kontrolünü ele geçirmişlerdi. Bu yüzden, daha önce hiç oynamadıkları ve kazanma şanslarının belirsiz olduğu bir oyunun ortasına atılıp, henüz elde ettikleri her şeyi kaybetme riskini almaları biraz tuhaf görünüyor. Ancak tarih böyledir. Romalılar biraz durup nefeslenmek yerine, tüm Akdeniz havzasını kontrol altına almak üzere ilk adım olarak Yunanistan’a doğru ilerlediler. Tüm Akdeniz’in ele geçirilmesi daha önce kimse tarafından başarılmamıştı ve Roma’nın düşüşünden bu yana bir daha asla tekrarlanmadı.

Roma’nın Yunanistan’a müdahalesini başlatan etken, önümüzdeki yıllarda birbirlerine rakip olacak olan Makedonya Kralı V. Philip ve Selevkos İmparatoru III. Antiochus arasında yapılan bir ittifak anlaşmasıydı. Doğu Akdeniz hâlâ Büyük İskender sonrası bir dünyada yaşıyordu ve bölgede egemenlik mücadelesi veren krallıklar İskender’in generalleri tarafından paylaşılan satraplıkların uzantılarıydı. Mısır I. Ptolemy Soter’in torunları tarafından yönetilirken; Suriye ve İran’da I. Seleucus Nicator’un torunları iktidardaydı. Büyük İskender’in doğum yeri Makedonya ise yıllar süren hanedan mücadelelerinin ardından V. Philip yönetiminde yavaş yavaş eski görkemli günlerine dönme sinyalleri veriyordu.

Scipio’nun Kuzey Afrika seferine başladığı MÖ 204 yılında, Mısır kralı IV. Ptolemy Philopator öldü ve henüz altı yaşındaki oğlu V. Ptolemy Epiphanes tahta geçti. Bunu fırsat bilen Philip ve Antiochus, Mısır’ın Anadolu (Asia Minor) ve Suriye’deki topraklarını ele geçirmek için birlikte hareket etme konusunda anlaştılar. Stratejileri basitti; iki cepheden hızla saldırıya geçecek ve güçleri yettiğince Mısır topraklarını ele geçireceklerdi. Scipio’nun Zama Muharebesi’ni kazanıp Kartaca’ya barış şartlarını dikte ettiği sıralarda; Antiochus güneyde Kızıldeniz’e, Philip ise doğuda Trakya’ya (Thrace – antik çağda Hellespont olarak adlandırılan Çanakkale Boğazı ile Balkan Dağları arasında kalan bölge) doğru harekete geçmişti. Bu koordine saldırı, Yunan güç dengelerini altüst etti ve Hellespont’un doğu yakasındaki Bergama Krallığı’nı (Kingdom of Pergamon) telaşa sürükledi. Bergama kralı I. Attalus, Philip ile Antiochus arasındaki ittifaktan kesinlikle iyi bir koku almıyordu. Bergama Krallığı’nın toprakları Batı Anadolu’da yer alıyor, kuzeybatıda Makedonya ve doğuda Selevkos ile sınırlarını paylaşıyordu. İki rakip gücün Mısır topraklarını paylaşma işi bittiğinde, sıranın kime geleceğini tahmin etmek zor değildi. Neyse ki Attalus, Kartaca’ya karşı kazanılan zaferin ardından rakipsiz kalan Romalılara yanaşmakta gecikmemiş ve Romalılar’dan hatrı sayılır bir iyi niyet kazanmıştı.
Ültimatom
Attalus, Birinci Makedon Savaşı sırasında Makedonya’ya karşı savaşan Roma müttefikleri arasındaydı. Bergama Krallığı, Aetolia Konfederasyonu ile birlikte, Philip’in Yunanistan’dan ayrılıp Hannibal’a yardım etmesini önledi ve bu durum Kartaca’ya karşı kazanılan zaferde kritik öneme sahipti. Attalus’a göre, artık bu iyiliğin karşılığının geri ödenme zamanı gelmişti. Bergama şimdilik Rodos ile müttefik olmuş ve Makedonya’nın tecavüzlerine karşı kendini savunuyordu ancak bu durum çok uzun süremezdi. Nitekim, MÖ 201 yılına gelindiğinde, yardım istemek üzere Roma’ya resmi elçiler gönderildi. Roma Senatosu, Attalus’un Birinci Makedon Savaşı sırasındaki dostluğunu unutmamakla birlikte, Bergama elçilerini yardım sözü vermeden geri gönderdi. Roma, Kartaca ile yapılan maliyetli bir savaştan yeni çıkmıştı ve şimdi Yunanistan’ın iç işlerine bulaşma zamanı değildi. Buna rağmen, Senato içinde derhal harekete geçilmesini savunanlar da yok değildi. Philip yıllardır Roma’ya karşı hareket ediyordu ve eğer hırsı kontrol altına alınmazsa dikkati kaçınılmaz olarak batıya döndüğünde çok daha zengin ve çok daha güçlü bir şekilde kapıyı çalacaktı. Eğer Roma bugün bir savaşın maliyetinden endişe ediyorsa, yarınki savaşın maliyeti ne olurdu? Muhaliflerden gelen tepkinin ardından; yerel halk arasındaki durumu gözlemlemek ve Roma’nın şimdi tepki gösterip göstermemesini, beklemeyi göze alıp alamayacağını değerlendirmek üzere Yunanistan’a elçiler gönderilmesi kararlaştırıldı.

Atina yolunda ilerlerken, Romalı elçiler Makedonya ile bir savaşın herkesin isteyeceği son şey olduğu sonucuna vardılar. Ancak Atina’ya vardıklarında Atinalılar çoktan Makedonya’ya savaş ilan etmiş ve Philip Atina üzerinde baskı kurmak üzere Attica bölgesine bir kuvvet yollamıştı. Romalı elçiler; Attalus, Rodos ve Atinalı yöneticilerle bir araya geldiklerinde Makedonya’ya bir ültimatom vermeyi kararlaştırdılar. Buna göre, Philip’in Attica’dan çekilmesi, Bergama ve Rodos ile uzlaşması isteniyordu. Aksi takdirde saldırganlığının sonuçlarına katlanacaktı. Bunun üzerine, Attica’daki Makedonya kuvveti geri çekilerek ültimatomu Philip’e götürdü. Makedonya kralı bu ültimatomu reddetti ve kendisi Hellespont’un doğu yakasındaki Bergama topraklarına sefer düzenlerken, kalan birliklerin Attica’ya saldırmaları emrini verdi. Philip’in bu hamlesine karşılık, MÖ 200 yılında Roma ikinci bir ültimatom verdi. Philip tüm Yunan şehirlerinden çekilmeli ve kendisini Birinci Makedon Savaşı sonrasında kararlaştırılan Makedonya topraklarıyla sınırlamalıydı yoksa Roma ile savaşma riskini göze alıyor demekti. Philip, yaptığı hiçbir şeyin Birinci Makedon Savaşı sonunda imzalanan Phoenice (Finike) Anlaşması‘nı ihlal etmediği öne sürerek ültimatomu şiddetle reddetti. Romalılar İtalya’dan bu kadar uzakta kendi politikalarını dikte edebileceklerini düşünüyorlarsa hadlerini aşıyor ve yanılıyorlardı. Ancak, Roma açısından ikinci ültimatom sadece bir formaliteden ibaretti. Romalılar Philip’in ültimatomu kabul etmeyeceğinin bilincindeydi ve halihazırda bir ordu kurmaya başlamışlardı. Yunanistan’da kendileriyle birlikte savaşacak müttefikler edindikten sonra Senato’nun da savaşa karşı olan tavrı değişti. Ne pahasına olursa olsun, Philip daha fazla güçlenmeden durdurulmalıydı.
Aous Muharebesi
MÖ 200 yılının Mart ayında, Publius Sulpicius Galba’nın komutası altındaki lejyonlar Adriyatik üzerinden Roma’nın doğudaki köprübaşı İlirya’ya gönderildi. Takip eden yıl boyunca iki taraf da ordularını riske atmakta isteksiz davrandı ve sadece belirleyici olmayan küçük çarpışmalar yaşandı. Philip hâlâ Romalılar’ın gerçekten savaşa kararlı olup olmadıklarını anlamaya çalışıyordu ve Galba’nın Makedonya üzerine topyekün bir saldırı yapmaya niyeti yoktu. Ertesi yıl, konsül değişimi gerçekleşti ancak aynı politika devam ediyordu. İki taraf da açık bir savaşa yanaşmıyordu ve iki taraf da tavizler verip makul bir barışa ulaşana dek küçük çatışmalardan ileriye gidilmeyecek gibi görünüyordu. Bununla birlikte, MÖ 198 yılına gelindiğinde işler değişecekti. O yıl için konsül olarak Titus Quinctius Flamininus Yunanistan’daki operasyonları yönetmek üzere görevlendirildi. Flamininus, Philip’in dizginlenmesi gerektiği, aksi takdirde Roma için sonsuza kadar bir tehdit oluşturacağı fikrini benimsemiş bir kişiydi. Bu dolaysız stratejik çıkarın ötesinde, Flamininus’un kendisi Yunan kültürünün büyük bir aşığıydı ve Roma’nın Yunan kültürüne mahruz kalmasının Yunanistan üzerindeki nüfuzunun doğası gereği faydalı ve uğruna savaşmaya değer olduğunu düşünüyordu. Flamininus, Philip’e karşı agresif bir tavır aldı ve çoğunlukla tarafsız Yunan şehirlerini kendi tarafına çekmeyi umarak, Roma politikasını Yunan özgürlüğünün savunulması olarak yeniden şekillendirdi. Bu yeni anlayışa göre; Roma yeni topraklar fethetmek için değil, Makedon zulmüne karşı bir kalkan olmak üzere Yunanistan’daydı. Flamininus’un politikası kısa sürede etkisini gösterdi. Tarafsız Yunan şehir devletlerinin desteğiyle ivme Roma’ya doğru dönmeye başladı. Diplomatik zaferinin ardından, Flamininus sözlerini eyleme dökmek ve Makedonya’yı defetmek üzere Philip’in ordusunu aramaya koyuldu. Yılın sonlarına doğru, iki ordu Aous Nehri yakınlarında küçük çaplı bir muharebede karşılaştı ve Philip geri çekilmek zorunda kaldı. Böylece, gelecek yıl gerçekleşecek daha büyük ve belirleyici muharebe için sahne hazırdı.

Aous Muharebesi, Yunanlılar’ın topluca Makedonya’dan uzaklaşmaları ve Roma’ya katılmaları sonucunu doğurmuştu. Oyunun değiştiğini ve Romalılar’ın savaşmak konusunda ciddi olduklarını anlayan Philip, Flamininus’a barış teklifinde bulundu. Romalı konsül barış görüşmelerine başlamayı kabul etti ancak nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda emin değildi. Yeni yılın konsüllük seçimleri yaklaşıyordu ve Flamininus, seleflerinin çoğu gibi, bazı acemilerin gelip tüm ihtişamını çalmasından endişe ediyordu. Bu doğrultuda, Yunanistan’daki komutasının devam edip etmeyeceğine dair Senato’dan haber beklerken müzakereleri kasıtlı olarak uzattı. Senato o yıl için yeni konsülün görevi devralmasını kararlaştırırsa Flamininus, Philip ile hızlı bir barış yapacak ve bir kahraman olarak Roma’ya dönecekti. Ancak prokonsül olarak görevde kalması emredilirse görüşmeleri sonlandıracak ve gelecek yıl için yeni bir saldırı planı hazırlayacaktı. Flamininus müzakerelerin yavaş ilerlemesinin nedeni olarak her türlü bahaneyi öne sürdü ve hatta Philip’e işleri hızlandırmak için doğrudan Roma’ya elçi göndermesini tavsiye etti. Ancak bunların hepsi zaman kazanmak içindi ve çok geçmeden Flamininus Senato’nun Philip’e karşı savaşı sürdürmesine izin verdiği haberini aldı. Bunun üzerine barış görüşmeleri kesildi ve Flamininus bir kez daha savaş hazırlıklarına başladı.
Cynoscephalae Muharebesi
Barış görüşmelerinden istediği sonucu elde edemeyen Philip, Birinci Makedon Savaşı ‘nda başına bela olan Aetolia Birliği’nin bir kez daha Roma’ya katılması ile büyüyen Roma müttefik kuvvetlerinin sayısına denk olabilmek için 25000 paralı asker satın almıştı. 30000’in üzerinde bir kuvvete sahip olan Roma ve müttefikleri, MÖ 197 yılında Cynoscephalae’de Philip’in karşısına çıktılar. Takip eden muharebe sadece İkinci Makedon Savaşı ‘nın değil, aynı zamanda Batı tarihinin en önemli dönüm noktalarından birini meydana getirecekti. Roma lejyonlarının manipular sisteminin, Makedon falanjından üstün olduğu ve doğudaki Yunan hegemonyasının artık hızla sona ereceği o gün, o savaş meydanında doğrulandı. Roma’nın diğer İtalyanları, Galyalıları, İspanyolları ve Kuzey Afrikalıları yenmesi bir şeydi fakat Yunanistan antik dünyanın önde gelen askeri güçlerinin eviydi. Büyük İskender, Sparta, Atina Donanması ve daha niceleri, hepsi zamanlarının ilerisindeydi ve savaş alanında karşı konulamaz güçlerdi. Yunanlar’ın yabancılara karşı savaşta kaybetmeleri düşünülemezdi. Yine de günün sonunda, Roma savaş alanından muzaffer olarak ayrılacak ve Flamininus’un akıllıca propagandasının aksine, Yunan özgürlüğü orada tamamen yok edilecekti. 15 ve 16. bölümlerimizde bahsettiğimiz gibi, Romalılar Yunan falanjını örnek alıp; onu manevra kabiliyetine sahip, çok yönlü ve birbirinden bağımsız hareket edebilen birliklerden oluşan bir formasyon haline getirmişlerdi. Tüm bu avantajlar Cynoscephalae’de kritik bir rol oynadı.

Esasen muharebenin kendisi tesadüfen ortaya çıktı. MÖ 197 yılında, Flamininus Larissa’da bulunan Philip’i aramak için Thebes’den (İstefe) kuzeye doğru harekete geçmişti. İki ordu çok geçmeden birbiriyle karşılaştı ve küçük bir çatışma yaşandı. Ancak, her biri yeniden erzak sağlamak ve savaşmaya daha uygun bir zemin bulmak için geri çekildi. Şans eseri, her iki ordu da erzak aramak için aynı bölgeye yönelmiş fakat Cynoscephalae Tepeleri iki orduyu ayırmış ve birbirlerinden haberleri olmasını engellemişti. Gece boyunca şiddetli sağanak yağış etkili oldu. Ertesi sabah, Philip’in bazı birlikleri yoğun sis nedeniyle yönünü şaşırdı ve tepelerin üzerinden yürüdü. Romalılar düşmanın bu ani ortaya çıkışını hemen fark ettiler ve Flamininus Numidyalı süvarilerine Makedonları takip etmeleri emrini verdi. Süvariler çok geçmeden Philip’in ana kuvvetiyle karşılaştı. Flamininus 2000 kişilik bir kuvveti Philip’in kampına saldırıp, onları toplu halde tepelere çekilmeye zorlamaları için görevlendirdi. Bu 2000 kişilik birliği püskürtmeyi başaran Philip, ordusuna tepelerden uzaklaşmalarını ve katı bir falanj hattı oluşturmalarını emretti. Bu esnada Flamininus kendi ordusunu hazırlamış ve Philip’in komuta ettiği Makedon sağ kanadına karşı, kendi komuta ettiği Roma sol kanadı ile taarruza başlamıştı. Makedon sağ kanadı, kendi lehine olan arazinin avantajından yararlanarak Flaminius’a karşı durmayı başardı. Ancak, Makedon sol kanadı bozuk zeminde sıkı bir falanj hattı oluşturmayı başaramadı ve Romalılar, Makedon birlikleri düzen alamadan hattı yarıp geçti. Bu noktada, adını bilmediğimiz bir Roma subayı kendi inisiyatifiyle komutası altındaki bir grup manipulus’a Makedon ordusunun arkasından saldırmalarını emretti. Kendi falanjlarında sıkışıp kalan Makedonlar bu yeni tehdide karşı bir savunma hattı oluşturamadı ve muharebe bir katliama dönüştü. Philip bu kargaşadan kaçmayı başardı ancak ordusu yok edildi.
Sonuç
Cynoscephalae Muharebesi; engebeli arazide konumlanmaya daha uygun olan ve birbirinden bağımsız hareket edebilen Roma manipulus’larının, yalnızca doğru arazide etkili olan ve o zaman bile uygun şekilde konumlanabilmek için zamana ihtiyaç duyan Yunan falanjına göre oldukça üstün olduğunu kanıtlamıştı. Ve tabii ki bir falanj kuşatıldığında bunun yok edilmekle aynı anlama geldiği de unutulmamalıdır. Roma manipular sisteminin yapısal avantajı, tarihte kritik bir dönüm noktasını işaret edecek olan Cynoscephalae Muharebesi’nin belirleyici unsuruydu. Bu unsur zamanla sadece taktiksel bir zaferi değil, daha da fazlasını sembolize edecek. Ancak bunun için bir süre daha geçmesi gerekiyor. Nitekim, Yunanlar ile onların özgürlüklerinin savunucusu Romalılar arasındaki balayı çok uzun sürmeyecek.
Ek
Gelecek bölümde; Philip ile yapılan barış sırasında toprak taleplerinin dikkate alınmamasına gücenen Aetolia Konfederasyonu, Helenistik dünyanın son savunucusu olarak gördükleri Büyük Antiochus’u kendilerini henüz resmi olmayan esaretlerinden kurtarması için Yunanistan’a davet edecek. Antiochus ile yapılan savaş, Romalıları daha da doğuya sürükleyecek ve sonsuza kadar kurtulduklarını düşündükleri bir düşmanla yeniden karşılaşmalarına vesile olacak.
Yazılarımızı beğenmeyi, paylaşmayı ve yorum yapmayı unutmayın.
Bloğumuzla ilgili güncel gelişmelerden haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve e-posta bültenimize abone olabilirsiniz.
Antikite, antik uygarlıklar hakkında yazı, makale ve derlemelerin bulunduğu bir blogdur. Sosyal medya hesaplarımızı takip etmeyi unutmayın:
©2023, Antikite Blog. Tüm Hakları Saklıdır.