032- Aetolia Savaşı

Giriş

Geçtiğimiz bölümde; Roma, Yunan siyasetinin ortasına çekilmiş ve Makedonyalı Philip ile yaptığı savaşın ardından Ege Denizi’nin batısında lider güç olarak ortaya çıkmıştı. İkinci Makedon Savaşı’nın kahramanı Titus Quinctius Flamininus, Yunanistan’ın artık yabancı güçlerin müdahalesinden azad edildiğini duyurarak gururlu Yunanlar’ın büyük bir sevinç yaşamasına sebep oldu. Ancak, Flamininus Roma’yı Yunanistan’ın özgür bırakıldığı yabancı güçler arasında saymadığı için bu kendine özgü bir özgürlük biçimiydi. Çok geçmeden Yunanlar, hızla bir işgalci hüviyetine bürünen kurtarıcılarına yan gözle bakmaya başlayacaklardı. Başlarını Aetolia Konfederasyonu’nun çektiği Roma varlığından bıkan bir grup Yunan, gözlerini Ege’nin karşı yakasına çevirdi ve Akdeniz’de Romalılar ile rekabet edebilecek tek güçten medet ummaya başladı: Büyük Antiochus liderliğindeki Selevkos İmparatorluğu.

Yunanistan’ın Özgürlüğü

Hoşnutsuzluklar MÖ 195 yılında, Flamininus’un Isthmian Oyunları’nda Yunanlar’ın özgürlüğünü deklare etmesinin hemen ertesinde, baş gösterdi. Birinci Makedon Savaşı’nın en başından beri Roma’nın müttefiki olan Aetolia Konfederasyonu, onlarca yıldır Romalılara yapılan tüm yardımlara rağmen, hak ettikleri ödülleri alamadıklarını düşünüyordu. Roma’ya yapılan tüm yardımlar, Makedonya ortadan kaldırıldıktan sonra Yunanistan’ın Aetolia Konfederasyonu’nun kontrolüne bırakılacağı ve Roma’nın sessiz ortak rolüne çekileceği varsamıyla verilmişti. Ancak cömert Romalılar pazarlık masasında Makedonya’yı cezalandırmadılar ve mevcut güç dengesi değişmeden kaldı. Bu durumda Aetolialılar, İkinci Makedon Savaşı’ndan önce sahip olduklarından daha fazlasına sahip olamayacaklardı. Roma, Aetolia Konfederasyonu’nun şikâyetlerinin gayet farkındaydı. Bununla birlikte; Aetolia Konfederasyonu ve Sparta arasında, Antiochus’un Roma’ya karşı bir saldırı başlatması halinde, onu desteklemek üzere bir ittifak kurmak için görüşmeler yapıldığına dair duyumlar Romalılara ulaşmıştı. İttifak görüşmeleri başarısız olsa da Aetolialılar, Sparta kralı Nabis’i Laconia’daki yerleşimlere saldırması için ikna etmeyi başardı. Bunun üzerine, Akha Birliği (Achean League) Roma’dan yardım talebinde bulundu. Olası bir ittifakın önünü almayı ümit eden Flamininus Sparta’yı işgal etti. Bu hamle, Roma için taktiksel bir zaferdi ve Aetolia-Sparta ittifakı önlenmişti. Ancak stratejik olarak, Yunan kamuoyu Roma aleyhine gelişti. Eğer Yunanistan özgürse neden bir Roma ordusu Sparta’ya saldırıyordu? Eğer Yunanistan özgürse bir Roma ordusunun burada işi neydi? Roma’nın Yunanlar arasındaki popülaritesi bu noktadan itibaren hızla azaldı. Roma’nın Yunanistan’daki dostları hızla nesli tükenmekte olan bir tür haline geliyordu.

Titus Quinctius Flamininus Isthmian Oyunları’nda Yunanistan’ın Özgürlüğünü Deklare Ediyor

Hannibal ile Scipio Africanus’un Buluşması

Flamininus’un Sparta’ya karşı harekete geçtiği sıralarda; aralarında Scipio Africanus’un da bulunduğu bir grup elçi, Antiochus’u Yunanistan’dan uzak durmaya ikna etmek üzere Selevkos İmparatorluğu’nun başkenti Antioch’a (Antakya) doğru yola çıkmıştı. Romalı elçiler Yunan özgürlüğüne ilişkin politikalarını açıkladılar ve Antiochus’a Hellespont’un kendi tarafında kalmasını öğütlediler. Antiochus bu talepler karşısında kahkahalara boğuldu ve Romalılar’ın “özgür” Yunanistan’da ne işleri olduğunu sordu. Romalılar’ın buna verecek geçerli bir cevapları yoktu. Antiochus, Roma’nın Yunanistan ile ilgili taleplerinin, kendisinin Romalılara İtalya ile ilgili politikalar dayatması kadar saçma olduğunu açıkça belirtti ve heyeti gönderdi. Tabii ki görüşmeler tehditkâr bir hâl alıp açık bir düşmanlığa dönüşmeden önce, Antiochus Romalılar için görkemli bir şölen tertip ettirmişti. Bu şölende, Antiochus’un konuğu olarak, halihazırda Kartaca’dan sürgün edilmiş olan Hannibal’de bulunuyordu. Antik dünyanın en ilginç yüz yüze buluşmalarından birinde, Scipio ve Hannibal ziyafette karşılaştılar. Hannibal’ı biraz iğnelemeye çalışan Scipio, Kartacalı generale tarihteki en büyük generallerin kimler olduğunu sordu. Hannibal, İskender’i birinci sıraya koyduğunu söyledi; bu, Scipio’nun itiraz edemeyeceği bir cevaptı. Daha sonra Hannibal, Romalılar’ın yüzünü ekşiten bir cevapla, Roma’ya karşı kazandığı zaferlere dikkat çekerek Pirus’u ikinci en iyi general olarak seçti. Ardından, gururla kendisini listede üçüncü sıraya koyduğunu açıkladı. Hannibal’ın kendisini üçüncü general olarak seçmesinin tatmin duygusunu yaşamaya hazırlanan Scipio, bu seçim karşısında şok oldu. Hannibal nasıl kendisini yenen bir adamdan daha iyi bir general olduğunu iddia edebilirdi? Scipio, Zama Muharebesi’nin sonucunu hatırlatmak istercesine sordu: “Peki beni gerçekten yenmiş olsaydın listenin neresinde olurdun?”. Hannibal, Scipio’yu yenmiş olsaydı kendisini İskender’in bile üstüne koyacağını söylerek yanıtladı. Bu, Scipio’yu yenmenin gerçekten de büyük bir başarı olacağını ancak, Romalı generalin tüm zamanların en iyileri arasında yer almayı hak etmediğini gösteren üstü kapalı bir kabuldü. Scipio, kendisinin Akdeniz’in hakimi olan bir gücün temsilcisi olarak Selevkos kralıyla yemek yediğini; Hannibal’ın ise bir dilenciden biraz daha fazlası olarak sürgünde yaşadığını hatırlayarak yaralı egosunu tatmin etti ve böylece konu kapandı.

Aetolia Savaşı Başlıyor

Selevkos ve Roma arasında gerçekleşen görüşmelerin ardından, iki büyük güç karşı karşıya gelmişti. Her iki taraf da Yunanistan’daki müttefikleri tarafından bu sorunu savaşarak çözmeleri için kışkırtılıyordu. Aetolia Konfederasyonu, Romalıları Yunanistan sürmesi için Antiochus’a yalvarırken; Bergama Krallığı, Roma’nın krallığın topraklarını Antiochus’a karşı korumasını istiyordu. Hannibal, Selevkos kralına, kendisine gerekli asker ve malzemeler sağlanırsa İtalya’nın işgaline memnuniyetle öncülük edeceğini söyledi. Bu baskılara rağmen, doğrudan bir çatışma yaşanacak gibi gözükmüyordu. Bunun üzerine, Aetolia Konfederasyonu, Roma’nın müttefiki olan üç Yunan şehrine eş zamanlı saldırılar düzenleyerek konuyu gündeme getirmeye karar verdi. Aetolialılar’ın hedef olarak belirlediği Sparta, Chalcis ve Demetrias şehirlerinin her biri, olası bir Selevkos istilasında Antiochus’un orduları için Yunanistan’a güvenli giriş noktaları olmak üzere seçilmişti. Sparta ve Chalcis Aetolialılara direnirken; Roma varlığından bıkan Demetrias vatandaşları onları memnuniyetle karşıladı. Aetolia Konfederasyonu’nun bu eylemi, Romalılar’ın Yunanistan’dan çekilme işaretleri sergilemesiyle birleşince, Antiochus istila için doğru zamanın geldiğine ikna oldu.

Aetolia Savaşı Öncesinde Doğu Akdeniz'in Durumu
Aetolia Savaşı Öncesinde Doğu Akdeniz’in Durumu

MÖ 191 yılında, Antiochus 10000 kişilik ordusuyla birlikte Demetrias’a doğru yola çıktı. Ancak Yunanistan’a ulaştığında iki gerçek hemen ortaya çıktı. İlk olarak, Aetolialılar, Antiochus’un Yunanistan’da alacağı karşılama konusunda biraz yanıltıcı bir tablo çizmişlerdi. Antiochus, Yunanlar tarafından bir kurtarıcı olarak karşılanmayı beklerken; sıradan bir yabancı işgalciden farklı bir muamele görmedi ve ordusu direnişle karşılaştı. İkincisi, Roma’nın Yunanistan’dan çekilmeye başladığı haberleri asılsızdı. Romalılar Yunanistan üzerindeki kontrollerini biraz gevşetmişlerdi ancak bu durum bölge üzerinde hakimiyetlerini tehdit eden bir güç olmamasından kaynaklanıyordu. Antiochus’un gelişi, Roma’yı tekrar alarma geçirdi. Hemen iki lejyon toplandı ve Epir’e yollandı. Buradan, Ege kıyısında kamp kuran Selevkos ordusuna karşı harekete geçeceklerdi. Bu esnada, Aetolia Konfederasyonu’nun ezeli rakibi Akha Birliği Roma’ya desteğini açıkladı. Böylece Roma ve müttefiklerinin sayısı, Antiochus ve müttefiklerinin iki katına ulaştı.

Thermopylae Muharebesi

Kısa sürede hesaplarının yanlış olduğunun farkına varan Antiochus; hatasını itiraf edip geri çekilmek yerine şansını denemeye karar verdi ve Romalılar’ın sayısal üstünlüğünün anlamını yitireceği bir plan üzerinde çalışmaya koyuldu. Bu doğrultuda, tarihin en ünlü darboğazına doğru yöneldi: Thermopylae. Ne de olsa 300 Spartalı iki milyon Pers’e karşı durmayı başarmıştı, değil mi? Yani, Antiochus’un 10000 kişilik ordusu da 20000 kişilik Roma ordusuna karşı durabilirdi. Ancak, Selevkoslar Spartalı değillerdi. Tıpkı Romalılar’ın Pers olmadıkları gibi. Her ne kadar kağıt üzerinde iyi bir strateji gibi gözükse de bu Thermopylae Muharebesi Selevkoslar için orijinalinin yarattığı etkiyi yaratmadı. Roma zaferi hızlı ve belirleyici olmuştu. Antiochus Hellespont’un doğusuna çekilmek zorunda kaldı ve kan kokusunu alan Romalılar onun peşinden gittiler.

Roma ile Selevkos’u karşı karşıya getiren Thermopylae Muharebesi, orijinali kadar etkileyici olmasa da Roma açısından başka bir önemi vardı. Bu muharebe ile birlikte, Marcus Porcius Cato (Cato the Elder) tarih sahnesine adımını attı. Önümüzdeki elli yıl boyunca Roma siyasetine damgasını vuracak olan bu adam, muharebenin kırılma anı olarak ifade edebileceğimiz, Selevkos ordusunun arkasına yapılan hücuma liderlik ederek adını duyurdu. İlerleyen yıllarda, bir muhafazakar ve eski Roma erdeminin önde gelen savunucusu olarak Cato, kendisini sürekli olarak, Helenleşmiş ve dünyevi modern Roma insanını temsil eden Scipio Africanus ile bir anlaşmazlık içinde buldu. Cato, kendi zamanında Roma karakterinin evrimine karşı kaybedilen bir savaş verdi. Ancak içinde yaşadıkları modern yozlaşmış devlete tezat oluşturan ve artık büyük ölçüde eskide kalmış bir altın çağın bu basit Stoacılığını özleyen gelecek nesiller tarafından putlaştırıldı.

Eurymedon (Side) Muharebesi

MÖ 190 yılında; Antiochus’a karşı açıkça saldırgan bir tutum benimseyen Romalılar, Scipio Africanus’un küçük kardeşi Lucius Cornelius Scipio Asiaticus’u konsül olarak seçtiler ve iki kardeşi uygun gördükleri politikayı izlemeleri için Yunanistan’a gönderdiler. Scipio kardeşler burada çok oyalanmadılar ve Hellespont’u geçerek Anadolu’ya ilerlediler. Bu, Romalılar’ın ilk kez Küçük Asya’ya adım atışıydı. Bu sıralarda, saray entrikaları nedeniyle Antiochus’un genelkurmayının dışında bırakılan Hannibal, Anadolu kıyısındaki Roma müttefiki Rodos’a saldırmak üzere küçük bir gemi filosunun komutanlığına atandı. Yetenekleri açıkça boşa harcanan büyük komutan, güçlü Rodos donanması karşısında varlık gösteremmedi. Antiochus, Hannibal’ın Yunanistan’a gidecek birliklere komuta etmesine izin verseydi ya da onu Scipio kardeşler tarafından yok edilmek üzere olan ordunun başına koysaydı kim bilir ne olurdu? Belki de Kartacalı general Roma’nın batının dışına taşmasını önleyebilirdi. Kesin olan şey şu ki Hannibal’ı yedek kulübesinde bırakmak Antiochus’un işine yarayan bir hareket değildi.

Magnesia Muharebesi

Aetolia Savaşı’nın belirleyici muharebesi, Bergama ve Selevkos sınırını oluşturan Magnesia (Manisa) yakınlarında gerçekleşecekti. Antiochus’un çoğunluğu paralı askerlerden oluşan 70000 kişilik ordusuna karşılık; Roma tarafında Yunan müttefiklerin de dahil olduğu 50000 kadar askeri vardı. Selevkoslar’ın sayısal avantajı, Romalılar’ın çok daha üstün olan yetenekleri nedeniyle kolayca bozuldu. Yetersiz talim yapmış Selevkoslar, Romalılar’ın inatçı profesyonelliğinden yoksundu ve Roma açısından muharebenin sonucu hiçbir zaman şüpheye düşmemişti. Antiochus’un ordusu açıkça ezildi ve sözde eşit olan iki büyük güç arasındaki eşitsizlik alenen ortaya çıktı. Artık şu bir gerçekti ki Roma’nın tüm Akdeniz’de bir dengi yoktu.

Magnesia Muharebesi'ni Tasvir Eden Helenistik Tabletin Bir Tasviri - Alexander Conze, 1913 (Aetolia Savaşı)
Magnesia Muharebesi’ni Tasvir Eden Helenistik Tabletin Bir Tasviri – Alexander Conze, 1913

Magnesia Muharebesi’nin ardından MÖ 188 yılında uygulamaya konan Apamea Anlaşması, Bergama ve Selevkos arasındaki sınırı belirledi. Anlaşmaya göre, Antiochus bir daha Taurus (Toros) Dağları’nın batısına geçmeyecekti. Bu bölge uzunca bir süre, hızla genişleyen Roma İmparatorluğu’nun fiili sınırı olarak kaldı. Bununla birlikte, Roma’nın Antiochus’a dayattığı şartlar ağırdı. Nakit olarak ödenecek yüklü bir savaş tazminatı talep edildi ve Selevkoslu soyluların ailelerinden rehineler Roma’ya götürüldü. Her ne kadar Yunanistan ve Anadolu uzun yıllar boyunca resmi olarak Roma topraklarına katılmayacak olsa da bölgedeki Roma egemenliği bir daha asla sorgulanmayacaktı. Doğu Akdeniz artık bir Roma dünyasıydı ve Yunanlar sadece onun içinde yaşıyorlardı.

Sonuç

Aetolia Savaşı’nın sonucunda Scipio Roma’ya önemli bir zafer daha kazandırmıştı. Ancak bu zafer, hayatının geri kalanı boyunca yüreğini yakacak büyük bir acının kaynağı oldu. Savaşın ardından Roma’ya dönen Scipio kardeşler, Cato ve müttefikleri tarafından savaş fonlarını zimmete geçirmekle suçlandı. Suçlamaları reddetmeyen Scipio, duruşma sırasında izleyenlere kendileri tarafından Antiochus’a dayatılan tazminat dolayısıyla Roma’nın savaşa yatırdığının beş katını geri kazanmasından memnun olup olmadıklarını sordu. İlk duruşma böylece sonuçsuz kalsa da suçlamalar beş yıl sonra yeniden gündeme geldi. Ancak bu kez, muhaliflerin kötü planlaması nedeniyle duruşma Zama Muharebesi’nin yıldönümüne denk geldi ve Scipio’ya yönelik halk desteği tüm zamanların en yüksek seviyesindeydi. Scipio hiçbir zaman hiçbir suçtan dolayı mahkum edilmedi fakat bu olay ağzında kötü bir tat bıraktı ve MÖ 183 yılındaki ölümüne dek kamu hayatından çekilerek Liternum’daki villasında yaşadı. Scipio’nun mezar taşında ise şunların yazdığı iddia ediliyor: “Nankör vatan, kemiklerime bile sahip olamayacaksın”. Yine de Scipio’nun suçlamaları hiçbir zaman reddetmediğini de belirtelim.

Scipio'nun Duruşması
Scipio’nun Duruşması

Ek

Gelecek bölümde; Roma bir déjà vu anı yaşayacak. Philip ve Antiochus’un ölümlerinin ardından görevi devralan oğulları Roma’ya meydan okuyacak fakat yenilginin acısıyla henüz yüzleşmemiş olan genç krallar çok geçmeden kendilerini babaları kadar mağlup ve moralleri bozuk bulacaklar.

Yazılarımızı beğenmeyi, paylaşmayı ve yorum yapmayı unutmayın.

Bloğumuzla ilgili güncel gelişmelerden haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilir ve e-posta bültenimize abone olabilirsiniz.


Blog Hakkında

Antikite, antik uygarlıklar hakkında yazı, makale ve derlemelerin bulunduğu bir blogdur. Sosyal medya hesaplarımızı takip etmeyi unutmayın:

©2023, Antikite Blog. Tüm Hakları Saklıdır.

Yazılarımızı kaçırmayın!

İstenmeyen posta göndermiyoruz!

%d